Vicdanın tahammül noktası
Vicdanın tahammül noktası
GÜNDÜZ VASSAF
05/06/2011 Radikal Gazetesi
Küresel sermaye doğayı zehirlerken, ulus devleti kuklalaştırıyor. Yeni kuşakların vicdanı evrensel değerleri hayata geçirmek için bizi seferber edecek.
Nereye kadar tahammül edecek dünyalı vicdanımız?
Marşlarla ölmeye, öldürmeye giderek kurduğumuz ulus devletler, vatandaşlarına karşı terör örgütüne dönüşmekte. Belki çoktan öyleydi.
Farkında değildik.
İlk kurulduklarında Avrupa’da din savaşlarının sonunu getirdiklerinden başımıza bela örmekte olduğumuzu göremedik. Krallardan, dinlerden bağımsızlık türküleri kulağımıza hoş geldi. Romantizmin akımına kapıldık, ‘ötekine’ karşı ulusal masallarımızın etrafında kenetlendik. Aynı kabileden, aynı aileden insanlar, mayın döşenmiş sınırlarla birbirlerinden koparıldığında, bazen de silah zoruyla farklı dillerle bayrakları benimsemeye mecbur bırakıldı.
Bayraklarının peşinde türümüz tarihinin en vahşi yüzyılını, iki dünya savaşını, yaşadı.
Seçimle ya da darbeyle, ulus devletlerde iktidarı ele geçirenler başımıza despot kesildi.
Demokrasi bizden bilinir diye övünen Anglosakson ikizleri, ABD ve İngiltere, ortak tarihimizin yuvası Mezopotamya’yı yerle bir ederken dünyaya yalan söylediler. Kendi kurallarını çiğnediler. Birleşmiş Milletler ilkelerini ihlal ederken savaş suçlusu oldular.
Kuzey Kore’de babadan oğula geçen dikta rejimi var. Kırsal kesimde halk, susuz, elektriksiz, aç. Ülke nükleer güce sahip. Savaş çığırtkanlığını âdet haline getirdiler. Bir başladı mı hepimizin sonu olabilir.
Aynı olgu benden sonra tufan psikolojisinde şartlanan İsrail için de geçerli.
Ulus devlet bağımsızdır. Seyrediyoruz. Bekliyoruz.
Suudi Arabistan’da şeriat rejimi var. Kol bacak kesiliyor. Kadınlar toprağa gömülüp taşlanıyor. Din değiştirmenin cezası ölüm. Binlerce yıllık uygarlığımızın oluşturduğu Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nde ne varsa, Suudi Arabistan’da yok.
Seyrediyoruz.
Yemen’de, Suriye’de devlet katliamlarını seyrettiğimiz gibi.
Libyalılar ruh sağlığından şüphe duyulan 40 yıllık diktatöre karşı ayaklanmış. Özgürlük istiyor. Git diyor. Gitmem diyor baştaki. Tanklarıyla, toplarıyla, paralı askerleriyle halkına karşı son kurşununa kadar savaşacağını söylüyor.
Egemenlerin işine gelince hukuk tanımıyor, yandaş kabileleri silahlandırıp saldırıyorlar Libya’ya.
Çocukluğumda, 1956’da, Sovyet tankları Macaristan’daki özgürlük hareketini bastırmak için Budapeşte sokaklarına girdiğinde, Ankara’da, annemle oturma odamızda, içine para atıldığında çalışan kumbaralı radyomuzun başındaydık.
Dünyaya sesleniyorlardı Budapeşte radyosundan: “Kurtarın bizi!”
Piyon konumundaki ulus devletler II. Dünya Savaşı sonrası Yalta’da galip devletler arasında çoktan paylaşılmıştı. Günümüzde küresel sermaye doğayı zehirleyip tüketirken, ulus devleti günbegün kuklalaştırmakta.
Gün gelecek, yeni kuşakların dünyalı vicdanı evrensel değerlerimizi hayata geçirmek için bizleri seferber edecek.
Ortadoğu’da despotlara karşı başlayan hareket, kabuk değiştiren dünyamızın doğum sancılarının habercisi.