The Economist Dergisi Başbakanı Kızdırdı
Moskova’daki sünnetçi
ÇINAR OSKAY
05/06/2011 Radikal Gazetesi
Allah muhafaza Putin iyi bir lider örneği değil! Ama hoşuma giden bir yanı var.
The Economist’in Türk seçmenine “Oyunuzu CHP’ye verin” çağrısı yaptığı yazıdaki vurucu tespit şu: “Erdoğan ordu ve yargıya karşı verdiği savaşı kazandıktan sonra karşısında çok az denetim mekanizması kaldı. Bu, onun eleştiriye karşı doğal tahammülsüzlüğünü ortaya çıkardı, otoriter içgüdülerini besledi.”
Başbakan Erdoğan bu çağrıya, aşina olduğumuz bir tepki verdi. Derginin Türkiye’ye de, CHP’ye de Fransız olduğunu, CHP’nin bir küresel çete tarafından pompalandığını söyledi. “Zerre kadar tanısalar demokrasi ile CHP kelimelerinin yan yana gelmeyeceğini bilirlerdi” dedi.
Aslında dergi Türkiye’yi tanır.
Erdoğan’ı Atatürk’ten beri gelen en büyük reformcu olarak nitelendiren, 2007 seçiminde “AK Parti’nin yeniden seçilmesi en iyi sonuç olur” çıkışını yapan aynı dergi.
1 Mayıs 2008’de Baykal CHP’sini “Etkisiz muhalefet. Türk muhalefet liderinin hüzünlü anlamsızlığı” başlığıyla eleştirenler aynı editörler.
Kayma, Türkiye-AB müzakerelerinin raydan çıkmasıyla başladı. ‘Endişe veren Tayyip Erdoğan’ başlıklı yazıda, “Ülkesini AB’ye sokmaya söz veren Erdoğan artık reformları tetiklemiyor” denildi (27 Kasım 2008).
Kürt meselesinde çözümsüzlük ve gazetecilere yönelik baskı dikkatlerinden kaçmadı. (Türkiye: Gazeteci Olmak İçin Tehlikeli Bir Yer – 10 Mart 2011)
AK Parti’nin en büyük uluslararası destekçilerinden The Economist süreç içinde Kılıçdaroğlu’na göz kırpmaya başladı. (Türk Muhalefeti – Gandi’nin Yükselişi – 28 Nisan 2011)
Bu hafta da Kılıçdaroğlu’nun “Bir dinozor olan selefi Baykal’dan sonra partisi için büyük bir ilerleme sağladığını” belirterek açık desteğini deklare etti.
İnsan doğası ne garip
Başbakan tüm bunların Kılıçdaroğlu’nun İsrail’e selam çakması sonrası oynanan küresel bir komplo olduğunu savundu meydanlarda.
Gazeteci bir arkadaşımla sohbet ederken, “Bize bile oluyor bu” dedim. “Her konuda haklı olduğumuzu düşündüğümüz, kendimizi çok ciddiye aldığımız… Özellikle başarı ve zaferlerden sonra… Bir de ülkeyi yönettiğini, meydanlara çıktığında on binlerce insanın sevinç çığlıkları attığını düşünsene.”
Erdoğan’ın bazı çevrelere tavizsiz davranmasını, iktidar alanını genişletmek istemesini eleştirebiliriz. Ama nedenini anlarız. Siyaset biraz da hesaplaşma, strateji işidir. “Hepsi Makyavelci bir mantık içindedir” diyebiliriz.
Fakat son çıkışlarında öne çıkan, bu tip bir tutarlılık değil.
Hopa’da ölen protestocunun arkasından “Üzerinde durmaya değmez” demesi…
Bir kadın göstericiyle ilgili “Kadın mı kız mı bilmiyorum” ifadesini kullanması…
Bunlarda ne politik ne etik bir tutarlılık var.
İşadamlarını, gazetecileri tehdit edip demokratlık ve uzlaşmacılık iddiasında bulunmak da politik ve retorik tutarlılıktan uzak.
Rusya Başbakanı Vladimir Putin ile ilgili ‘The Putin System’ adlı bir belgesel izledim. Putin otoriter eğilimlerini saklamıyor. Demokratlık, uzlaşmacılık iddiası yok. Fransız gazeteci basın toplantısında iğneleyici bir soru soruyor: “Çeçenistan’da terörü engelleyeceğim derken bir halkın kimliğini, sivil hayatları yok ettiğinizin farkında mısınız?” Putin şoke edici bir cevap veriyor: “Moskova’da tanıdığım iyi bir sünnetçi var. İslamcı radikal olmaya çok hevesliyseniz gelin sizi sünnet ettirelim. Garanti veriyorum, kesilen parça bir daha asla çıkmaz.” Masadaki Javier Solana’nın, diğer Avrupalı liderlerin kanı donuyor. Saniyeler süren sessizlik sırasında Putin inadına gazetecinin gözlerinin içine bakıyor.
Sert, değil mi? Ama en azından dürüstçe.
Bence Başbakan topu başka yerlere taşımasın. ‘Ben yaptım oldu’ desin. Meydan okusun.
Kendi seçmeni de, rakipleri de en azından bu netliği hak ediyor.
İyi pazarlar!