Suriye Esad Krallığı: Hafız Esad’dan Başşar Esad’a
Hafız Esad, sadece Suriye’nin değil, ailenin de tartışmasız lideriydi. Başşar Esad ise ‘aile lideri’ değil, daha ziyade ‘ailenin sözcüsü’ ve aynı zamanda ‘yönetici elitin sözcüsü’ gibi duruyor.
Suriye Arap Cumhuriyeti’nin adı, pekâlâ, ‘Suriye Esad Krallığı’ olabilirdi. Arap monarşileri, kurucu hanedanın (örneğin Suudi Arabistan) ya da ‘kurdurulan’ın adıyla (Ürdün Haşimi Krallığı) ifade ediliyor. Abdülaziz ibn Suud’un kurduğu krallığa Suudi Arabistan, Haşimi ailesinden Abdullah’ı İngilizlerin getirip Ürdün Nehri’nin doğusunda, Irak ve Suriye adı verilen yeni ülkelerden ayırıp oturttukları topraklara Ürdün Haşimi Krallığı adı verildiği gibi Suriye’ye ‘Suriye Esad Krallığı’ adı verilebilirdi.
Hafız Esad, 1949’da Filistin travması sonucunda Hüsnü Zaim’in darbeyle iktidara gelişinden sonra, kendisini de iktidara getiren zincirleme askeri darbelere son vermişti. Ve Suriye’ye kısa tarihinin en uzun istikrar dönemini yerleştirmişti. 30 yıllık mutlak iktidarını ise oğlu Başşar Esad’a devrettiğine, Başşar da 10 yıldır iktidar olduğuna göre bir ‘hanedan’dan söz etmememiz için hiçbir sebep yok. Suriye Esad Krallığı’ndan söz ediyoruz!
Bir komutandı
Hafız Esad’ın kendisi de tıpkı 20 yıl ardı arkası kesilmeyen darbeler sürecini başlatan Hüsnü el-Zaim gibi ordu komutanıydı ve onu iktidara getiren askeri darbe gibi, o da Filistin travması, bir başka deyişle İsrail’in önünde Suriye’nin yüz kızartıcı askeri yenilgisinin tepkisiydi.
Zaim, 1948’de İsrail’in kuruluşu ve Yahudi ulus-devleti ile Arap milliyetçiliğinin geleneksel kalesi Suriye’nin sınırdaş olması üzerine, adı gibi kuvvetli bir siyasetçi olan Başkan Şükrü el-Kuvvetli’yi devirip iktidara el koymuştu. Hafız Esad ise 1967’de Suriye’nin İsrail’e karşı Golan Tepeleri’ni yitirdiği savaşta Suriye Milli Savunma Bakanı’ydı.
Savaş yenilgisinin sorumluları içinde değildi, hesap soranlardan oldu; kendisi gibi Alevi-Nusayri azınlık halkına mensup, rejimin güçlü adamı Salah Cedid’i ‘Hareke Tashihiye’ (Düzeltme Hareketi) adıyla tarih kaydına düşürülen askeri darbeyle devirip başkan oldu.
Hafız, 1963’te Baas üyesi, genç bir subay olarak ilk darbeye karışmıştı. 1966’da Baas’ı iktidara getiren darbede Hava Kuvvetleri Komutanı idi ve darbe üzerine Milli Savunma Bakanı olmuştu. 1930’da Hatay’a bitişik Lazkiye vilayetinin Türkiye’ye yakın bir noktasında, Kardaha’da doğmuştu. Nusayri-Alevilerin yoğun yaşadığı bir bölgede. Suriye, Fransız yönetimi altındaydı. Nusayri-Aleviler, o toprakların yoksul ve imtiyazsız insanlarındandı. Hafız, azınlık mezhebinden okuyan ve hava kuvvetlerine giren ilklerdendi. 16 yaşında yani 1946’da (daha İsrail kurulmamıştı; Suriyeliler için milliyetçiliğin ölçüsü ve hedefi Türkiye’ye kaybedilmiş ‘İskenderun Sancağı–Liva İskenderun’, yani Hatay’dı) Baas Partisi üyesi oldu.
Çok genç yaştan itibaren, hayata tutunmak ve yükselebilmek için Suriye’nin zikzaklı, bol askeri darbeli zemininde elinden geleni yaptı. 1970’te iktidarı alınca, bir daha darbe olmaması için ne yapılması gerekeni iyi biliyordu ki, 30 yıl ayakta kaldı. İktidarını oğluna devredebildi.
Halefi yoktu
Bir ‘gizli polis rejimi’ kurdu. İki numarası, yani halefi yoktu. Kurmayları olduğu bile söylenemez. O, eşsiz ‘bir numaraydı’; rakipsiz. Döneminde Ortadoğu’nun ve hatta uluslararası siyasetin siyaset ustası olarak kabul gördü. Golan’ı geri alamadı ama kendi imajını öyle inşa etti ki, “Ortadoğu’da Suriye’siz barış olmaz” sözü, büyük ölçüde onun siyasi katkısı sayesinde ortaya çıktı.
Yerini alan ikinci oğlu Başşar, babasının tam zıddı sayılabilir. Gözünü Şam’da açtı 1965 yılında. Hava Kuvvetleri Komutanı’nın oğluydu. 1967 Savaşı sırasında iki yaşındaydı. Hatırlamaz. Babası, iktidara el koyarken 5 yaşında. O dönemi pek sisli hatırlar, olsa olsa.
Babasının tersine siyasete pek meraklı da değildi. Aileden babanın yerine geçecek biri varsa, o da kendisinden iki yaş büyük ağabeyi Basil idi. Basil, ona göre yetiştiriliyordu zaten. Başşar, Şam Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde göz hekimliği okudu. Oftalmoloji dalında uzmanlaşmak için 1992’de Londra’ya gitti.
Başşar’ın Londra yılları
Londra’nın Başşar’ın hayatında önemli yeri var. Karısı Esma’yı orada tanıdı. Esma, İngiltere’de doğmuş, büyümüş yani ‘İngilizleşmiş’ Suriyeli Sünni kökenli bir ailedendi.
Başşar’ın annesi Enise’nin, Lazkiye-Kardaha’lı Makhluf ailesine, yani ‘Nusayri-Alevi asabiyesi’ne ait olması, Hafız Esad rejiminin ‘Nusayri-Alevi kimliği’ni pekiştirmişti. Başşar ise eş seçiminde törenin, geleneğin çizgisinin dışına çıktı.
Ne olduysa, ağabeyi Basil’in Şam Havaaalanı yakınında bir trafik kazasıyla hayatını 1994’te kaybedişiyle oldu. Başşar, ‘veliahd’ olarak geri çağrıldı. Göz hekimliği çalışmalarını bitiremedi. Londra macerası bitti, Homs Askeri Akademesi’ne yazdırıldı. Suriye’de tahta geçmek için, babanın yani Hafız Esad’ın geçtiği yerlerden geçmek şarttı.
Hafız Esad 2000’de öldüğünde, Başşar’ın onun yerini alması için bir pürüz vardı. Suriye Anayasası, Devlet Başkanlığı yaşını 40 belirlemişti; Başşar ise 34 yaşındaydı.
Anayasa değişti ve Başşar, babasının oy oranını hatırlatır biçimde yüzde 97 küsur ile Cumhurbaşkanı seçildi. Daha önce de bir başkanlığı vardı: ‘Suriye Bilgisayar Derneği’ başkanı.
Genç, İngiltere görmüş, güzel ve Sünni bir eşe sahip, siyasete uzak kalmış, babasının 1982’de yaptığı gibi Hama’da on binlerce kişinin kan izlerini ellerinde taşımayan yeni ‘cumhurbaşkanı’, 21. yüzyılın ilk yılında, 2000’de tahta oturdu.Beklentiler çok yüksekti. O da ‘Şam Baharı’ ile başladı işe. Rejimin vidalarını gevşetmişti. Çok geçmeden sıkıldı o vidalar. Suriye, bildiğimiz Suriye olarak devam etti. O arada, yeni Lübnan’ın mimarı, Başbakan Refik Hariri’nin suikastı da Şam’daki rejime ihale edildi. Uluslararası Mahkeme nezdinde, Şam yöneticileri soruşturma hedefi olmaya başladı.
Başşar’ın ismi yine de korundu. Tüm kötülükler, babasının ekibini oluşturan ‘amcalar’a bağlandı. Başkan Yardımcısı Abdülhalim Haddam Paris’e kaçarak, Başşar’ın gerçek amcası, babasıyla iktidar kavgasına tutuşmuş bulunan Rifat Esad’ın civarında muhalif olarak mevzilendi. ‘Eski rejim muhafızları kuşağı’ndan, başkan yardımcılığına getirdiği Faruk Şara’dan başka, Başşar Esad’ın etrafında, önemli bir isim kalmadı.
Rejimin günahları şimdi ‘aile’nin üzerine yıkılıyor. Başşar’ın sertlik yanlısı, Cumhuriyet Muhafızları’nın komutanı Mahir Esad, askeri istihbaratı yönetmiş olan ablasının kocası, yani eniştesi General Asaf Şavkat, en önemlisi telekomünikasyon şirketi Syriatel’in sahibi olarak ‘yolsuzluk simgesi’ olarak görülen dayısının oğlu Rami Makhluf.
Hafız Esad, sadece Suriye’nin değil, ailenin de tartışmasız lideriydi. Başşar Esad ise ‘aile lideri’ değil, daha ziyade ‘ailenin sözcüsü’ ve aynı zamanda ‘yönetici elitin sözcüsü’ gibi duruyor.
‘Zarif bir insan’
‘Arap Baharı’ Suriye’ye de vurunca, ‘Suriye Esad Krallığı’nın devam edip etmeyeceği sorusu Başşar Esad’ın ‘aile ve rejimin çelik çekirdeği’nin üzerine çıkıp, kişiliğine uygun biçimde ‘reformları yönetip yönetemeyeceği’ üzerinde odaklandı. “Başşar bunu yapabilir” diyenler yüzde 50 dolayında. “Yapamaz” diyenler da o kadar. Ama, Suriye’de gösteriler sürdükçe, bu oran, ikinci görüş lehine giderek artıyor.
1993 yılında ‘Halk Sarayı’nda Hafız Esad ile el sıkışırken kendisini dikkatle süzmüştüm. Onca yıl hakkında duyduğumun bana yüklediği kanaatin aksine, sıcakkanlı bir insanla tokalaşıyordum. Üstelik, boyu da sandığım gibi uzun değildi. Göz göze bakabiliyordum.
Birkaç gün önce, 18 yıl sonra, ‘Halk Sarayı’nın altında, daha küçük olan ‘Teşrin Sarayı’nde boyu 1.89 olan Başşar Esad ile el sıkıştığımda, zarif bir insanla el sıkıştığım izlenimini edindim. Boyu babasından çok daha uzundu ama siyasi ömrü çok daha kısa olabilirdi. Bu düşünce, zihnimi yaladı geçti.
‘Suriye Esad Krallığı’, Suriye Cumhuriyeti’ne doğru yol alıyor…
Cengiz Çandar. 10 Nisan 2011 Radikal Gazetesi