Sivil itaatsizlik ve protesto
Sivil itaatsizlik ve protesto
Ahmet İnsel Radikal İki 10/04/2011
BDP’nin başlattığı, devletin imamının arkasında namaza durmama girişimi, sivil itaatsizliktir. Türkiye’de laikliğin aslında nasıl laik olmadığını bütünüyle gösteren bu eylem, ibadetin hangi dilde görüleceğinin cemaatin takdirinde olması gerektiği ilkesinin, nasıl çiğnendiğini somut biçimde gösteriyor.
Son yıllarda Türkiye’de Kürt siyasal hareketinin başlattığı girişimler arasında en önemlisi ve belki uzun vadede sonuç elde etme potansiyeli en güçlü olanı, sivil itaatsizlik hareketidir. Bu girişimlerin amacı, Kürt kimliğinin egemen kimlikle, yani Türk kimliğiyle eşit statüde bu toplumda yer almayışını somut alanlarda göstermek ve bu konularda toplumsal vicdanın ilgili yasaları artık gayrimeşru olarak görmesini sağlamaktır.
Amerika, Danimarka, Naziler
Sivil itaatsizlik kavramını kısaca hatırlatalım. 1846’da ABD’de Henry David Thoreau, “kelle vergisi” olarak da adlandırılan yerel vergiyi ödemeyi reddetti. Reddetme gerekçesi ilkeseldi. Köleci devlete vergi ödeyerek, köleciliği desteklemek istemiyordu. Vergi ödememenin cezası hapisti. Yasaları uygulamak zorunda olduğunu söyleyen polise, “yapılandan hoşlanmıyorsan, istifa edebilirsin” diyerek, hapishanenin yolunu tuttu. Bu arada bir tanıdığı arzusu hilafına vergi borcunu ödemişti. Borcunu kendisi ödemediği için, cezaevinde kalma hakkını ısrarla savunsa da, sonunda bir gece hapis yattı. Daha sonra eylemini “Sivil Hükümete Karşı Direniş” başlıklı bir broşürle popülerleştirdi.
Sivil itaatsizlik, XX. yüzyılda esas olarak Gandhi, Martin Luther King ve Rosa Parks’la, kısmen Mandela ve Marcos’la anılan barışçı bir siyasal eylem tarzı. Bir toplumun çoğunluğunun azınlığın hakkını korumak için kitlesel olarak sivil itaatsizlik yapmasına örnek, Danimarka. Danimarka’yı işgal eden Nazi Almanyası, Yahudilerin elbiselerinin üzerine altı köşeli sarı yıldızı görünür biçimde takmalarını emretti. Bunun üzerine başta Danimarka Kralı olmak üzere, bütün Danimarkalılar bu yıldızı taşımaya başladılar. Nazilerin ayrımcı uygulamasını etkisiz bıraktılar.
Sivil itaatsizlik eylemi, yönetimin uyguladığı yasaların evrensel hukuki değerleri ihlal ettiği, etik değerlere aykırı olduğu gerekçesiyle başlar. Kişisel çıkar amaçlı veya kişisel çıkarın ihlalini telafi etme amaçlı eylemler değildir. Ama eylem, zorunlu askerlik hizmetini yapmamak için verilen vicdani ret mücadeleleri gibi, bireysel olabilir.
Şiddet dışlanır
Sivil itaatsizliği diğer siyasal protesto eylemlerinden ayıran birkaç önemli nitelik var. Birinci ve en önemlisi, bu eylem biçiminin şiddeti ne gerekçeyle olursa olsun dışlaması. Sivil itaatsizlik eylemine katılanlar, şiddete maruz kalmayı ama buna karşı şiddet uygulamamayı kabul eder. Kendini ağaca zincirlemek, polis saldırdığında taş atmak yerine kıpırdamadan yere yatmak, yasak kitabı alenen dağıtmak, üniversitede başörtüsü yasağına karşı herkesin başörtüsü takması gibi eylemlerdir bunlar. Yasanın yasakladığını bilerek çiğnemek ve bunun karşılığında verilecek cezaya razı olmaktır. Sivil itaatsizlik eylemi, yasak olanı yapmayı içerir. Bu nedenle sokak yürüyüşü, açlık grevi, çadırda oturma eylemi veya imza kampanyasıyla yürütülen bir protesto eylemi değildir bu. Sivil itaatsizlikte, eylemle protesto edilen arasında doğrudan ilişki vardır ve bu bağ alenidir. Meşru olmayanı kamuoyu önünde teşhir etmeyi amaçlar. Eğer devlet Ramazan’da oruç yemeyi yasaklıyorsa, evde gizlice değil, alenen sokakta yemek yemektir. Özellikle demokrat müminlerin oruç yemesidir.
Sivil itaatsizlik herhangi bir itaatsizlik değildir. Silahlı kuvvetlerde, yasa ve kurallara uygun bir emri yerine getirmemek sivil itaatsizlik değil, sadece itaatsizliktir. Yasa ve kurallara uygun olmayan emri yerine getirmemek de, yasaları uygulamak anlamına geleceğinden, gene sivil itaatsizliğe girmez.
Bugün Türkiye’de en uzun sivil itaatsizlik eylemi, bir avuç insanın yürüttüğü vicdanı red mücadelesidir. Bu insanlar çok büyük baskılara, hapis cezalarına, hatta kötü muamelelere maruz kalmalarına rağmen mücadelelerini cesaret ve kararlılıkla sürdürüyor. Toplumda buna karşı maalesef ciddi bir duyarlık oluşmuyor.
Başarılı olanlar
Bunun yanında bazı Aleviler zorunlu din dersine karşı birkaç yıldan beri sivil itaatsizlik olarak tanımlanabilecek bir hukuk mücadelesi veriyor. Kadınların üniversiteye başörtüsüyle girme mücadelesi de bir sivil itaatsizlik eylemi idi. Büyük ölçüde başarı kazandı. Şimdi parlamentoya başörtüsüyle girme mücadelesi yürütülüyor. Bu anlamda, parlamentoda Ufuk Uras’ın yaptığı gibi, erkeklerin kravatlarını çıkarmaları da bu sivil itaatsizlik eylemini destekler niteliktedir. Müslüman erkeklerin “nifak tohumu”, “derin devlet eli” ifadeleriyle karalamaya çalıştığı, bazı liberal kalemlerce zevzeklik olarak yaftalanan başörtülü milletvekili girişimi, Merve Kavakçı’nın meclisteki simgesel olarak linç edilmesini utançla hatırlatıyor bize. Biliyor musunuz, bugün meclise ziyaretçi olarak gittiğinizde bile, boynunuzda veya çantanızda poşu varsa, siyasal simge olduğu için girişte bırakmak zorundasınız.
Protesto eylemi
BDP’nin sivil itaatsizlik olarak tanımladığı eylemlerin hepsi bu sıfatı hak etmiyor. Örneğin çadır toplantılarının, sokakta oturma eylemlerinin, karşı çıkılan yasa veya yasakla doğrudan bir ilişkisi yok. Bunlar klasik protesto eylemleri. Buna karşılık, son derece önemli üç eylem sivil itaatsizlik nitelemesini hak ediyor.
Mahkemede Kürtçe
Birincisi, mahkemelerde Kürtçe konuşma ve ifade verme hakkı için yürütülen mücadele. Birçok KCK tutuklusunun tutukluluk halleri, bu meşru hakkı kullanma kararlığı nedeniyle devam ediyor. Tam bir sivil itaatsizlik eylemi örneği bu. Bu sayede Türkiye’de mahkemelerde yakın bir tarihte Kürtçe kullanımı serbest olacak büyük bir ihtimalle. Diğeri, ilköğretimde çocukların her gün söylemek zorunda oldukları ve etnik açıdan ayrımcılık içeren, etik açıdan bireyin temel hak ve özgürlüklerini (“Varlığım Türk varlığına armağan olsun!”) çiğneyen ve faşizan bir zihniyetin izlerini taşıyan “Ant”ın iptali istemiyle başlatılan mücadele. Yalnız burada da eylemi yapanların, bunu özgür iradeleriyle yapmaları ve bunun karşılığında gerekirse cezai bedelini de göğüslemeleri gerekir. Bu nedenle bu sivil itaatsizlik eyleminin aktörleri çocuklar olamaz. Taş atan çocukların da sivil itaatsizlik eylemcisi sayılmayacakları, sayılmamaları gerektiği gibi. Hukuk yoluyla verilen bu mücadelede sadece Kürt veliler değil, Türk veliler de, hatta birincilerden daha fazla yer alırsa, mücadele anlamlı olacaktır. Daha önemlisi bu andı çocuklara söyletme görevini yerine getirmeyen öğretmenler, okul müdürleri bu sivil itaatsizlik eyleminin asli aktörleri olmalıdır. Ve esas olarak Türk kökenliler bu mücadelenin ön safında yer alırlarsa girişim başarıya ulaşır.
BDP’nin başlattığı, devletin imamının arkasında namaza durmama girişimi de sivil itaatsizliktir. Türkiye’de laikliğin aslında nasıl laik olmadığını bütünüyle gösteren bu eylem, ibadetin hangi dilde görüleceğinin cemaatin takdirinde olması gerektiği ilkesinin Türkiye’de nasıl çiğnendiğini somut biçimde gösteriyor. Genelkurmay Başkanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın aynı gün kurulmasının bir rastlantı olmadığını da. BDP’nin bu eylemi de yasadışı ibadet yapma suçunu gündeme getiriyor. Bakalım emniyet güçleri bu konuda ne yapacaklar? Müslümanlar camide Türkçe konuşur diye bir dini kural yok bildiğimiz kadarıyla. Bunu Müslümanlar arasına nifak sokma olarak görenlerdeki telaş ve hiddet, cemevlerinin ibadethane olarak tanınması talebi karşısında sergiledikleri öfkeli telaşa pek benziyor.
Sivil itaatsizlik, şiddeti bütünüyle dışlayan, vicdani veya etik nedenlerle kabul edilemez bulunan yasaları alenen çiğnemeyi ve bunun karşılığında yasanın öngördüğü cezayı çekmeyi öngören, bunu yaparken toplumsal bilinçte yankı yaratmayı amaçlayan eylemlerdir. Sivil itaatsizliğin başarılı olması, her durumda çoğunluğun bu vicdani haykırışa duyarlı olmasına bağlıdır. Bir de sivil itaatsizlik eylemlerinin silahların gölgesinde olmamasına. Elinde silah tutan bir gücün sivil itaatsizlik çağrısında bulunması karşısında sorulacak yegane soru, “elinizdeki oyuncak tüfek midir?” sorusu olabilir.