Rusya’da madalyonun iki yüzü
Rusya’da madalyonun iki yüzü: Medvedev ve Putin
Habibe Özdal
01/06/2011 Radikal Gazetesi
İstikrar ve güçten yana Putin ile ılımlı ve liberal söylemleri ile Medvedev, iki rakip lider değil, adeta iyi polis-kötü polis.
Rusya Devlet Başkanı Medvedev’in geçen hafta Skolkova’da düzenlediği ve yaklaşık 800 yerli ve yabancı gazetecinin katıldığı basın toplantısında gazetecilerin soruları çerçevesinde pek çok konu ele alındı. ABD’nin Avrupa’da kurmayı planladığı füze kalkanı sistemine ilişin soruya Medvedev’in Soğuk Savaş dönemine atıfta bulunarak yaptığı açıklamalar, Rusya’da ‘iki başlı bir yönetim olduğu’ iddialarına cevap verir nitelikteydi. Medvedev’in Putinvari açıklamalarından yola çıkarak, göreve geldiği günden bu yana selefi Putin’den devraldığı politikalar çerçevesinde hareket ettiğini söylemek mümkün. Bu bağlamda Putin ile Medvedev arasında iktidar mücadelesi değil; tabiri caizse bir görev dağılımı var. Bu durum, hem iç hem de dış politikada görülebilir. Bununla birlikte Putin ile Medvedev arasında karakteristik farklılıklar olmakla birlikte bu farklılıkların uluslararası alanda kendisini göstermesi çoğu kez pragmatik tercihlere dayanmaktadır.
İki dönemin benzerliği
İç politikada demokrasi, yolsuzlukla mücadele, ekonominin çeşitlendirilmesi ve modernleşme sözü veren Medvedev döneminde ortaya çıkan bazı yeni retoriklere rağmen uygulamada Putin dönemi ile kıyaslandığında önemli değişiklikler kaydedildiğini söylemek güç.
Dış politikada, özellikle ABD-Rusya ilişkilerinde zorlu geçen Bush-Putin dönemini takip eden Obama-Medvedev döneminde işbirliği odaklı gelişmelere tanık olduk. İlişkilerdeki kronik sorunların çözümüne yönelik tercih edilen ‘fabrika ayarlarına dönüş’ neticesinde Washington-Moskova hattında İran’a yönelik yaptırım kararından Afganistan’da terörle mücadeleye, stratejik silahların azaltılmasından NATO çerçevesinde ortak füze kalkanı sistemi kurulmasına kadar değişik alanlarda işbirliği yapıldı.
Bu dönem itibariyle ABD ile Rusya arasında yakalanan ivme önemli olsa da ilişkiler sorunsuz değil. Medvedev’in geçen hafta düzenlediği basın toplantısında Soğuk Savaş dönemine dönüş tehdidinde bulunması, ABD’nin Avrupa’ya kurmak istediği füze kalkanı sistemine ilişkin Washington’ın attığı bir adıma karşılık gelmiştir. Daha açık bir ifade ile ABD ve Rusya, 2008’den bu yana çıkarları ortaklaştığı ölçüde işbirliğine gittiyse de söz konusu işbirliğinin sınırları vardır. Geldiğimiz noktada işbirliğinin sınırlarının zorlandığına tanık oluyoruz. Esasında dış politikada Medvedev’in Putin dönemi çerçevesinde hareket ettiğini görebilmek için 2011’i beklemeye gerek yok. Zira 2008 Ağustosu’nda Gürcistan’a giren Rusya’nın devlet başkanı Putin değil, Medvedev idi.
Son dönemde Ortadoğu’da vuku bulan ve Arap Baharı olarak adlandırılan süreç boyunca Rusya, gelişmeleri ülkelerin iç meseleleri olarak değerlendirmeyi tercih etmiştir. Kendisinin içişlerine karışılmaması konusundaki hassasiyeti bilinen Moskova’nın söz konusu dış politika tercihi bu anlamıyla oldukça tutarlıdır. 2000-2008 Putin dönemleri ile 2008’den bugüne devam eden Medvedev döneminde gerek iç gerekse dış politikada var olan devamlılığın nedeni, Rus dış politikasını belirleyen üç unsurda (ülkenin kendisini nasıl tanımladığı, uluslararası sistemi nasıl okuduğu ve ulusal çıkarların ne şekilde tanımlandığı konularında) herhangi bir değişiklik olmamasıdır.
Peki, Libya’ya uluslararası müdahale söz konusu olduğunda Putin’in söz konusu operasyonu ‘haçlı seferi’ olarak nitelendirmesine karşılık Medvedev’in bu açıklamayı kabul edilemez bulması nasıl açıklanabilir? Esasında Rusya’da ortaya çıkan durum, yazının başında bahsedilen ve iki lider arasında var olduğu söylenen görev dağılımını gösterir. Daha açık bir ifade ile Putin, operasyonu haçlı seferi olarak değerlendirerek Ortadoğu halklarına duymak istediklerini söylemiş, Medvedev ise uluslararası alanda sorumluluk sahibi aktör imajına uygun tepki vermiştir. Bu bağlamda iki lider arasındaki görev dağılımının en belirgin avantajı, Rusya’ya dış politika alanında manevra alanı bırakmasıdır.
Seçen kim?
Sonuç olarak, unutulmamalıdır ki Medvedev, Putin’in kendisinden sonra koltuğa oturması için seçtiği adaydır. Rus halkının, Medvedev’in kendisini değil Putin’in gösterdiği adayı seçtiğini söylemek yanlış olmaz. 20 yıllık geçmişleri olan iki lider olan Putin ve Medvedev’i birbirine rakip olarak göstermek gerçeklerle pek örtüşmüyor. İstikrar ve güçten yana Putin ile daha ılımlı ve liberal değerleri öne çıkaran söylemleri ile Medvedev, iktidarı paylaşamayan iki lider değil, adeta iyi polis-kötü polis. Uygulanan politikalara bakıldığında Rusya’da iki başlılık değil, görev dağılımına uygun hareket eden iki lider görürüz. Ancak bugüne kadar yaşanan süreçte Rusya’da iki başlılığın olmadığı, önümüzdeki dönemlerde olmayacağı anlamına gelmez. 2012 seçimleri ile ilgili olarak Putin ile Medvedev arasında gerçekleşecek olan görüşmenin sonuçları, devlet başkanlığına adaylık konusunda alınacak karar ve Rusya’nın 2012 sonrasındaki devlet başkanının kim olacağı sorularının cevabı, önümüzdeki dönemde neler beklememiz gerektiğine dair ipuçlarını verecektir. (USAK, Avrasya Araştırmaları Merkezi)