Ortadoğu’da Baharla Filizlenen Değişim Tohumları
Gamze Coşkun
20 Nisan 2011, Çarşamba
gcoskun@usak.org.tr
Ortadoğu halk ayaklanmalarıyla çalkalanmaya devam ederken, hareketlenmenin ilk tohumlarının atıldığı ülkelerin de gelecekle ilgili ipuçları vermesi açısından takip edilmesi gerekiyor. Bu anlamda bu yazımızda Bin Ali’nin gidişi sonrası Tunus’ta yaşanan gelişmelere değineceğiz.
Zeynel Abidin Bin Ali’nin darbe yaparak başa geçtiği tarih 7 Kasım 1987’yi sembolize eden 7 Kasım Meydanı’nın adı Muhammed Buazizi Meydanı olarak değiştirildi. Bu, eski rejimin kalıntılarının bir bir silineceğinin sembolik olarak gösterilmesi açısından büyük anlamı olan bir gelişmeydi. Ancak Tunusluların asıl hedefi, bir meydanın adından öte var olan siyasi sistemin adının değiştirilebilmesi. İşte bundan sonraki süreç de bu beklentinin karşılanıp karşılanmayacağını gösterecek. Tunus’ta halkın ilk adımı atması ve yapması gerekeni hakkıyla yerine getirmesinin ardından, şimdi gerekli hamleleri yapma sırası geçici yönetimde. Bundan sonraki süreçte sorulması gereken soru, ayaklanmaların başlangıç noktası olan Tunus’ta siyasi yönetimin halkın demokrasi taleplerine karşılık verip veremeyeceğidir. Peki, 14 Ocak’ta Bin Ali’nin devrilmesinden sonra Tunus’ta hangi adımlar atıldı?
Hatırlanacağı üzere, Başbakan Muhammed Gannuşi’nin vekâleten Cumhurbaşkanı’nın yerine geçmesi ve geçici bir hükümet oluşturmasıyla başlayan yeni süreç sokakları sakinleştirmeye yetmemişti. Sokakların durulmayacağının anlaşılması üzerine 24 saat bile geçmeden Gannuşi’nin yerine Cumhurbaşkanlığını Fuad Mebazaa devralırken, Gannuşi de Başbakanlık görevini üstlenmişti. Mebazaa, içinde muhalefet partilerinden kişilere de yer verilecek bir milli birlik hükümetinin en kısa sürede kurulacağı açıklamasında bulunmuştu.
17 Ocak 2011 tarihinde Muhammed Gannuşi, Milli Birlik Hükümeti’nin kurulduğunu ilan etmişti. Ancak yeni kurulan hükümette kilit pozisyonlarda halen Bin Ali döneminden kalan isimlerin bulunuyor olması, halkta sistemin değişmeyeceği algısını uyandırmıştı. Halk geçici hükümette hiçbir şekilde Bin Ali döneminin kalıntılarını görmek istemediğini zaman zaman şiddet eylemlerine de sahne olan protestolarla göstermeye devam etmişti. Hükümette üst üste istifalar yaşanmasına rağmen halk ikna olmamış ve yılmadan eylemlerini devam ettirmişti. Eylemlerin yatıştırılması amacıyla geçici hükümet, Bin Ali’nin partisi Demokratik Anayasal Birlik Partisi’ni siyasi faaliyetlerde bulunmaktan men etmiş ve parti 9 Mart 2011’de mahkeme kararıyla kapatılmıştı. Bununla birlikte, 24 Temmuz 2011 tarihinde yeni anayasayı yapacak olan ve geçiş sürecinin rotasını çizecek olan konseyin seçilmesi için sandık başına gidileceği açıklanmıştı.
24 Temmuz’da kurucu meclisin oluşturulması için yapılacak seçimler, ülkedeki gerçek anlamda ilk halk oylaması olacak olması hasebiyle önemli bir dönüm noktası teşkil ediyor. Ayrıca Kurucu Meclis’in oluşturulması için yapılacak olan seçimlerde yer alabilmek amacıyla sunulan listelerde erkek ve kadın adaylar arasında eşitlik sağlanması amacıyla belirli bir kotanın tutturulması şartı koşuldu. Aynı kararda son 10 yıl içerisinde Bin Ali hükümetinde ya da Demokratik Anayasal Birlik Partisi’nde görev yapan kişilerin aday olmasının önüne de geçiliyor.
An itibariyle 44 partinin kaydını yaptırdığı seçimlere önümüzdeki aylarda daha fazla partinin katılım sağlaması bekleniyor. İslami eğilimi ile bilinen Ennahda Partisi ile liberal İlerici Demokrat Parti’nin önde olduğu tahmin ediliyor, ancak bu anlamda bir anket yapılmadığı için bu öngörüler tahminden öteye geçemiyor. Yine de yeni oluşturulacak partilerin bu kadar kısa sürede sergileyecekleri performans halkın ne yönde oy kullanacağını belirleyecek temel unsur olarak karşımıza çıkıyor.
Ülkede anayasanın değiştirilmesinin, sağlıklı işleyen bir çok partili sistem oluşturulması ve demokratik seçimlerin yapılabilmesi için hayati öneme sahip olduğu düşünülüyor. Böylece halkla yönetim arasındaki ilişkilerin yeniden düzene girmesi ve iyileştirilmesi daha kolay bir hale gelecek. Ayrıca bu tarihin belirlenmesiyle geçici hükümet, daha belirgin bir ajanda oluşturdu ve bu hükümetin görev süresi netlik kazanmış oldu.
Bu gelişmelere rağmen halkın tepkisinin devam etmesi sonucu, Bin Ali döneminin siyasi figürlerinden birisi olması nedeniyle büyük tepki çeken Muhammed Gannuşi de 27 Şubat tarihi itibariyle başbakanlık görevinden istifa etti ve yerini Bin Ali hükümetinde görev almamış olan Beci Kaid Essebsi’ye bıraktı. Habib Burgiba döneminde farklı görevler üstlenen Essebsi, ülkede demokrasi yanlısı duruşuyla tanınıyor ki bu anlamda halkın desteğini aldığını söylemek de yanlış olmaz. Halkın talepleri doğrultusunda Essebsi, Bin Ali döneminde sıklıkla kullanılan ve istihbarat faaliyetlerinde de bulunan siyasi polis ve devletin güvenlik aygıtını feshetti. Essebsi tamamıyla teknokratlardan oluşan ve Bin Ali döneminde görev almamış olan siyasilerden oluşan isimlerin yer aldığı yeni bir kabine oluşturduğunu açıkladı. Ancak yine de hayati öneme sahip olduğu düşünülen savunma, içişleri adalet ve dışişleri bakanları değiştirilmedi.
Bu süreç içinde geçici hükümet reformlar yaparak halkı yatıştırma çabalarını sürdürüyor. Birçok yerel yönetici ve güvenlik görevlisi görevinden alındı. Ayrıca 20 Ocak tarihi itibariyle tüm yasaklı partilerin üzerindeki yasak kaldırıldı ve siyasi hükümlülere af getirildi. Bu afla birlikte Raşid Gannuşi, Moncef Marzuki gibi yasaklı liderler ülkeye geri döndü. Gelinen noktada “lider değişse de rejim halen değişmedi” inancıyla küçük çapta eylemler yapılıyor olsa da ülkede tansiyon düşmüş gibi görünüyor.
Halkla polis arasında da protestolar esnasında yaşanan tatsızlıkların etkisi halen devam ediyor. Eylemler sırasında göstericilere karşı kaba kuvvet kullanmaktan çekinmeyen polise karşı güvensizlik had safhaya ulaşmış durumda. Her ne kadar Bin Ali’nin devrilmesinden sonra kurulan geçici hükümete karşı yapılan protestolarda polis de yer almaya başlamış olsa da bu durum güvensizlik ortamını ortadan kaldırmaya yetmedi. Halk yaşanan şiddet olaylarından polisi sorumlu tutuyor ve Ben Ali’nin gidişinden sonra polisin yeni hükümeti çürütme çabasında olabileceği kuşkusunu taşıyor. Halkın polise karşı güvensiz duruşunun önüne geçilebilmesi için çalışmalar sürdürülüyor. Polisin asayişi sağlayamamasından doğan boşluğu ise halkın protestoları sırasında yanında olan ve güven kazanan ordu doldurmaya çalışıyor.
Bunlara ek olarak, ayaklanmaların temel dinamiği olan üniversiteli gençler arasındaki işsizliğin yarattığı rahatsızlığı en aza indirmek maksadıyla çeşitli önlemler alınmaya çalışılıyor. Nisan’ın ikinci haftası itibariyle işsiz üniversite mezunlarının mağduriyetlerinin giderilmesi için işsizlik tazminatı ödenmeye başlandı. “Amel” adı verilen program çerçevesinde, aktif olarak iş arayan üniversite mezunlarına en fazla bir yıl süreyle aylık 200 dinar ödenmesinin yanı sıra sağlık sigortasının da sağlanacağı açıklandı. Bu geçici bir süre için umutsuz işsiz gençliğin teşvik edilmesi ve ailelerin üzerindeki yükün hafifletilmesi açısından önemli bir adım. Ancak bu adımın yanı sıra Tunus’ta hem istihdam anlamında hem de başka birçok açıdan kat edilmesi gereken uzun bir yolun olduğu da aşikâr.
Görüldüğü üzere Bin Ali’nin devrilmesinin ardından Tunus’ta hayat normale dönmeye başlamış durumda. Halkın taleplerinin göz ardı edilmesinin nelere mal olabileceğini gören yeni yönetimin de kendisine çeki düzen verdiği ve vatandaşların istekleri doğrultusunda hareket etmeye başladığı açıkça görülüyor. Beci Kaid Essebsi’nin 19 Nisan tarihinde France 24’e verdiği röportaj [1] da Tunus’ta yaşanan açılımların, artan farkındalığın ve değişen lider profilinin net bir yansıması niteliğinde:
“Tunus, devrim sonrası istisnai bir süreçten geçiyor. Durum daha iyi, ancak bu hedeflerimize ulaştığımız anlamına gelmez. Temel sorun güvenlik. Ülkede düzeni yeniden kurmak önceliğimizdi ve şimdi her şey yolunda gidiyor. Devrimin başından beri süregelen olaylar var, fakat bunlar azalıyor. Sanırım benim gelmemden sonra güven geri kazanılmaya başlandı. Güven kırılgan bir yapıda ve bu güvenin korunması gerekiyor… Şu anda düzen büyük oranda sağlanmış durumda… Devrim sonrası yeniden oluşmaya başlayan bir ülkeden en büyük beklenti demokratikleşme sürecine girmesidir. Bu kolay değil, ancak imkânsız da değil. Eğer bir ‘Üçüncü Dünya’ ülkesinde demokrasinin inşa edilmesi mümkünse, bunu gerçekleştirecek ülke elbette ki Tunus’tur. Elimizde bunun için gerekli tüm malzemeler var. Bizler aydın insanlarız, cehaletle savaşmak için büyük çaba sarf ettik. Hâlihazırda üniversite mezunu olup işsiz kalan birçok Tunuslunun olduğu doğru. Ancak bunun yanında bir orta sınıfımız ve kadınlara sağlanan özgürlükler var. Biz demokrasiye diğerlerinden daha hazırlıklıyız.”
Ülkede süreç bu doğrultudan şaşmadan devam ettirilir ve Muhammed Buazizi’nin kendisini yakmasıyla ekilen tohumlar filiz ve meyve vermeye başlarsa, Tunus başarılı bir örnek teşkil edecek ve Ortadoğu halklarına da umut aşılayacak. Bölgenin çehresinin değişebilmesi açısından, öncü ülke Tunus’ta yaşanacaklar büyük önem arz ediyor. Yöneticilerin de en azından şimdilik bunun farkında olup bu yönde hareket edecekleri görülüyor ki bu hem Tunus hem de bölge adına umut vadeden bir gelişme. Anlaşılan o ki Tunus’ta baharla birlikte yeşeren filizler yaz ayıyla birlikte meyvelerini vermeye başlayacak. [2]
—
[1] France 24, “Tunisian PM: ‘We are prepared for democracy’”, 19 Mart 2011, http://www.france24.com/en/20110419-tunisian-prime-minister-sebsi-interview-we-are-prepared-democracy.
[2] Tunus ve Mısır’da yaşanan son dönemdeki gelişmeler ile ilgili ayrınıtılı bilgi ve analizler için bkz. USAK Raporları, No.11-02: “Tarih Makas Değiştirirken Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da Değişim Arzusu”, http://www.usak.org.tr//dosyalar/rapor/nKJVz0UUh4hjPmIhlQnccJItHjQA7b.pdf.
Gamze Coşkun
USAK Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi
gcoskun@usak.org.tr
20 Nisan 2011, Çarşamba