Nükleer Santral Sevdası
2010’da dünyada rüzgâr enerjisinden 194.000 MW elektrik üretilmiş. Bu, takriben 170-190 nükleer reaktörün üretim kapasitesi demek.
Nükleer santral istemiyorlarsa mumla mı aydınlanacaklar?” Bu sorunun, kahvede okey oynarken veya aile sohbetinde dile getirildiğinde, tartışmayı sonlandırma kapasitesinin yüksek olduğundan kuşku yok. Nükleer santral inşa etme konusunda kararlı gözüken Tayyip Erdoğan’ın, tartışmaya nokta koymak için başvurduğu derin fikir de bu. Ama nedense bu fikri, ‘Medeniyetler İttifakı’ girişiminin diğer eşbaşkanı, İspanya’nın sosyalist başbakanı Zapatero pek paylaşmıyor. Yeni nükleer santral yapmama ve var olanları teknik ömürleri dolduğunda kapatma kararını birkaç yıldan beri uygulayan Zapatero, gelecek 20 yılda yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimindeki payını %60’a çıkarmayı planlıyor.
Türkiye 17. sırada
Bunun için iktidara geldiğinden beri uyguladığı enerji üretimi politikası, esas olarak rüzgâr enerjisine dayanıyor. Hükümetin kararlılıkla izlediği bu yeni politika sayesinde, İspanya’da rüzgâr enerjisi geçen mart ayında elektrik üretiminde birinci enerji kaynağı oldu. Tarihte bir ilk bu. İspanya’da elektrik talebinin %21’ini rüzgâr enerjisi karşılıyor artık. Ve daha önemlisi, 2011 yılının ilk çeyreğinde, yenilenebilir enerji kaynakları bu ülkedeki elektrik üretiminin %40’ını üretiyor. Rüzgâr enerjisinin hemen ardından hidrolik enerji geliyor. Güneş enerjisinin payı hâlâ çok sınırlı.
İspanya, rüzgârdan elektrik üretme konusunda, geçen yıl dünyada dördüncü sıradaydı. Hükümetin hedefi 2020’de bu kapasiteyi 40.000 MW’ye çıkarmak. Rüzgâr enerjisi konusunda birinci üretici olan Çin’in 2010’daki 41.800 MW üretimini, ABD 40.200 MW üretimle izliyor. Üçüncü, 27.214 MW ile Almanya. Türkiye, 1329 MW üretimle 17. sırada yer alıyor.
1997’den 2010’a
2010’da dünyada rüzgâr enerjisinden toplam 194.000 MW elektrik üretilmiş. Bu, takriben 170-190 nükleer reaktörün ürettiği bir elektrik üretim kapasitesi demek. Rüzgâr enerjisinin elektrik üretiminde ciddi biçimde kullanılmaya başlamasının tarihinin ancak 10-15 yıl öncesine gittiği düşünülürse kısa zamanda ulaşılan üretim seviyesi dikkat çekici. 1997’de dünyada rüzgârdan sadece 7480 MW elektrik üretiliyordu.
Rüzgâr enerjisinden elde edilen kişi başına elektrik tüketiminde, orta-büyük ülkeler arasında İspanya birinci sırada yer alıyor. 1997’de bu ülkede rüzgârdan 427 MW elektrik üretilirken 2005’te bu sayı 10.000 MW’ye, 2010’da da 20.600 MW’ye yükseldi. Türkiye ise 1997’de rüzgârdan 9 MW elektrik üretirken bu üretim 2005’te 20 MW’ye, 2010’da da 1329 MW’ye ulaşabildi.
Geriye dönüp, son altı yılda neden daha fazla rüzgâr enerjisine öncelik verilmedi sorusu sorulabilir hükümete. Örneğin İspanya ile ‘Medeniyetler İttifakı’ kadar, belki ondan daha öncelikli olarak rüzgâr enerjisi ittifakı kurulamaz mıydı? Türkiye de İspanya gibi rüzgâr açısından zengin, hatta galiba daha zengin bir ülke. Üstelik elektrik ampulünü kendine siyasal simge olarak seçmiş bir partiye daha uygunu bu olurdu herhalde.
Tekelleşmiş üretim
Merkeziyetçi yönetimler, rüzgâr enerjisini, nükleer santral veya termik santrallar kadar sevmezler. Çünkü tekelleşmiş bir üretim ve yatırım anlayışına daha az uygundur bu enerji üretim tarzı. Bunun yanında, rüzgârdan elde edilen elektriğin kullanımının etkin olması için elektrik talebinin günün bütün saatlerine mümkün olduğu kadar eşit dağılması gerekir. Bunun için de elektrik tüketiminin, talebin kendiliğinden yoğunlaştığı saat dilimlerinden daha az yoğun kullanım olan saat dilimlerine kaydırılması için teşvik politikaları uygulamak gerekir. Dolayısıyla rüzgâr enerjisi aynı zamanda elektrik enerjisi kullanımında bütün tüketicilerin davranışlarının değişmesine yol açacak bir politika gerektirir. Üretmek kadar, üretilenin nasıl ve ne zaman tüketildiği de anlam kazanır. Bu ise popülist kalkınmacı yaklaşımların ilgilenmekten pek hoşlanmadıkları bir konudur.
Riskler
Nükleer santralın riskleriyle ve ömrü dolduktan sonra on yıllarca neden olduğu güvenlik harcamalarıyla karşılaştırıldığında, rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi gibi, önümüzdeki on yılların en fazla tercih edilen elektrik enerjisi kaynakları olmaya aday. Gelişmiş ülkelerde, özellikle Fukuşima kazasından sonra nükleer enerji sonrası döneme geçiş daha da hızlanırken akla ilk gelen kaynak rüzgâr. Kimse “Elektrik yerine mum yakalım” demiyor. Ama Japonya’da dehşetle şimdi keşfedilen maliyet azaltma amaçlı güvenlik ihmallerinin veya öngörülmeyen bir gelişmenin telafisi mümkün olmayan kaza yaratma olasılığı önümüzdeki dönemde de var olacak. O zaman insan sormadan edemiyor: Nükleer santral inşa etme konusunda, şimdi ve burada, bu ısrar neden? Hangi uzun vadeli toplumsal ortak yarar ağır basıyor bu ısrarın arkasında ya da hangi kısa-orta vadeli bir kısmi yarar veya bir çıkar?
Rüzgâr enerjisiyle de elektrik ampulü yanmıyor mu?
Ahmet İnsel 5 Nisan 2011 Radikal Gazetesi.