NATO ve AB, İki Batan Gemi
Libya’ya yönelik askeri operasyon, NATO’nun artık dünyanın gidişatına hâkim olamadığını gösteriyor. Ve AB de NATO’nun yerine geçebilecek durumda değil. Bunun da nedeni aynı gerekçelere bağlı: Üyeleri farklı düşüncelerde ve ABD ön plana çıkmak istemiyor.
Otomatik pilot ile uçuyoruz. Eğer biri direksiyona geçerse bir kazanın yaşanması kaçınılmazdır. Değişen dünyanın çatışma istikametine doğru hızlıca yol alıyoruz. Bu şekilde bir türbülans 20 yıldır hiç olmamıştı ve o zamanlar dümende biri vardı ve istikamet belliydi.
Libya krizinin çözümü için uzlaşma sağlanamadan sonlanan birçok görüşme yapıldı. 13 Nisan’da Doha’da(Katar) temas grubu olarak adlandırılan oluşumun ilk toplantısında Avrupalılar arasında görüş ayrılığı yaşanıyordu; anlaşmazlığın bir tarafında Fransa ve İngiltere, diğer tarafında ise Almanya vardı. Bu kez de anlaşmazlık, direnişçilere para ve silah yardımı yapılmasının yararlı olup olmayacağı konusunda yaşandı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi gerektiğinde Kaddafi’nin Bingazi’ye ilerleyişini askeri olarak önleyecek kararı onaylamıştı.
Soğuk savaş bittiğinde dümende ehil bir kaptan vardı. Amerika Birleşik Devletleri işin başındaydı. Eski Yugoslavya’nın parçalandığı savaşlar esnasında sevk ve idare işi Washington’a düşmüştü: Clinton, Balkanların istikrara kavuşmasında ve Sırbistan’ın mağlup edilmesinde belirleyici bir rol oynamıştı; Avrupalılar, tek başlarına bunu başaramazlardı. Güncel Arap krizi, rotasını ve konumunu yitirmiş olan yaşadığımız dünyanın korkunç gerçekliğini gözler önüne sermektedir, bunun da nedeni, Washington’un ön planda yer almaması ve Kaddafi’yi durduracak askeri operasyonun sevk ve idaresini NATO’ya bırakmasıdır. Atlantik Birliği, kuruluşunun dayandığı süper gücün otoritesi olmadan bir askeri operasyona ilk defa dâhil olmuştur. Kendimizi kandırmayalım, Washington otoritesinin olmadığı bir NATO, NATO değil, başka bir şeydir. O yüzden birbiriyle çelişkili eleştirilere maruz kalması mucize değildir: Fransa ve İngiltere’de yeterli kararlılığı gösteremediği için; Almanya veya Türkiye’de ise bombalar nedeniyle mağdur olan siviller nedeniyle eleştirilmektedir.
Doktrinsizlik Doktrini
Düşüncelerinde bu denli görüş ayrılıklarının yaşandığı ve tavırlarının çok farklılık gösterdiği bir NATO, Avrupa Birliği’ni ne kadar da çok hatırlatmaktadır. Eğer AB gibi davranan bir NATO’muz varsa, çok teşekkür ediyoruz ama buna gerek yok, zaten bir AB’miz var. Eğer AB, komutayı ele alabilmek için hazır olsaydı, bu tartışmalar tamamen gereksiz olurdu. Bu, sahneye çıkmak için ideal bir fırsattı. İnsani yardımdan tutun da askeri operasyona kadar her şeyin son derece gerekli olduğu Akdeniz kıyılarındaki bu büyük dönüşüm, Avrupa için sonunda ortak bir dış ve savunma politikası oluşturmak adına kesinlikle çok büyük bir fırsattı. Ancak bu şans yitirildi ve şimdi bu büyük krizden geriye iki yeni politik ceset kaldı: Bir zamanlar olduğu gibi bir daha hiçbir zaman olamayacak bir NATO ve hiçbir zaman bugünkü halinden farklı olamayacak bir AB.
Washington, aslında ilk başta Fransa ve İngiltere’nin zorlamasıyla harekete geçmişti. Obama’nın kararı olmasaydı Kaddafi çok daha rahat hareket eder ve ayaklanmalar biterdi. Ancak Başkan, ülkesinde çok hızlı bir biçimde “gönüllü” olunabilecek ancak temel değerler ve çıkarlar ile ilgili olmadığı için “gerekli” olmayan bir savaş olarak tarif edilen bu savaşa girmemesi, üçüncü bir ihtilafın içinde yer almaması yönündeki baskılara dayanamadı. Ancak bu muazzam bir stratejik hatadır. Washington Post yazarlarından Richard Cohen, bu yeni konum belirlemeyi doktrinsizlik doktrini olarak tanımlıyor: Obama’nın uluslararası bir stratejisi yoktur ve bu da bir stratejidir. Diğer yandan bir düşünce kuruluşu olan Euroasia Grup’tan Ian Bremmer, dünyanın bugün, küresel ekonomik önderliği temsil etmesi beklenen G-8, G-20 veya G-2 (ABD ve Çin)’ler tarafından değil de G-Sıfırlar tarafından yönetildiğini belirtiyor. Diğer bir ifadeyle, dünya kimse tarafından yönetilmiyor.
Bütün bunlar, gözlerimizin önünde şekillenen bu yeni dünyayı anlamak için gereklidir. Ancak halen daha jeopolitiğin, siyaseti ilgilendirdiği için çözemediği daha somut ve acil bir problem vardır: Libya’da kanın döküldüğü ve bütün Akdeniz bölgesini istikrarsızlaştıran bu savaş, tam anlamıyla ne zaman bitecektir?
Çeviren: Emir Timur Kafkas
(El Pais, 15 Nisan 2011, NATO und EU, zwei trunkene Schiffe)