Mustafa Kemal’in Evliliği
Mehmet Sadık Öke, ‘Teyzem Latife’ kitabıyla aile içinde kalan hatıraları gün ışığına çıkardı. Kitapta birbirinden çarpıcı anılar var
Latife Hanım, anneannenizin kızkardeşi. Anneanneniz Vecihe Hanım da, iki yıl boyunca onun Çankaya hayatına tanıklık eden insan. Bu kitap onun vasiyeti miydi?
Evet, annem de ölmeden önce vasiyet etti. O yüzden bu kitap çalışmasına hız verdik. Anneannemin anıları, anneme aktardığı fotoğraflar, belgelerle şekillendi bu kitap da. Bazen internette ‘Mehmet Bey Çankaya’da yaşamış mı? Beş yüz sayfa nereden bulmuş yazacak’ diyorlar. Biz hep o hayatın içindeydik. Boşanmadan sonra da aile Paşa’yla görüşmeye devam etti. Anneannem 2.5 senelik evliliğin iki yılında onlarlaydı. Çünkü Latife Hanım köşkte o kadar erkek arasına yalnız bir kadın olarak gitmişti.
Latife Hanım’a kötülük atfeden bir tarih var… Boşanmada o suçlu bulunuyor…
Boşanmış bir kadını kötülemek kolay. Paşa’yla ilgili söylenebilecek şeyler ona halel gelmesin diye söylenmedi. Latife Teyzem 75’te vefat edince, anılarında ne yazdığı korkusu oluştu. Aile bunları Türk Tarih Kurumu’na verdi. 1980 yılında çağrıldık, kurum yetkilileri, “Bunlar birinci elden kaynaklar ama içinde bazı insanlarla ilgili bilgiler var” dedi. Annem “Ben bu kişilerle uğraşmak istemiyorum” diyerek, ailenin de isteğiyle 30 yıl yayın yasağı konuldu.
Anneannemizin varlığı boşanmaya engel olamamış mı?
Artık eşler arasında öyle bir noktaya gelinmiş ki, ne yapsalar dokunur olmuş. Bu eşinizde aşık olduğunuz gücün bir yerden sonra sizi rahatsız etmesinden kaynaklanıyor. Özellikle Mustafa Kemal tarafında bu böyle. Aslında bu güç için evleniyor ama harem geleneği içinde büyüyen bir adamın kaldıramayacağı bir insan Latife Teyzem. En yakın arkadaşları Fevzi Paşa, Falih Rıfkı Atay bile bunu söylemiştir; “Kıskançtı, harem geleneğinden geliyordu.”
Kitaptaki anılara göre, ilişkilerinde güç çekişmesi dışında, bir de kıskançlık sorunu var.
Mustafa Kemal flörtöz biriydi. Bu tarz şeyleri seviyor. İstanbul’da Harbiye Nazırı olması düşünüldüğü zaman siciline ‘çok içer’ diye not düşülmüş. İzmir’de de içmemesi gerektiği söyleniyor, çünkü karaciğerinde sorun var. Tırnaklarının sarardığı, karnının şiştiği biliniyor. Fikriye Hanım meselesinden sonra da, Sarıkamış olayından sonra da, Latife Teyzem boşanmayı istiyor. Mustafa Kemal de, “Siz üç defa ayrılmaya teşebbüs ettiniz” diyor bir mektubunda. Latife Teyzemin bu tür kararları biraz fevridir. Ama Çankaya’dan giderken, kocasının değişmeyeceğine inanıyor artık.
Latife Hanım köşke vagonlarla eşya götürerek geliyor ve köşkte bir gerilim başlıyor.
O kadar erkek arasında ezik ve geride kalacak yapıda değildi, sözü olan bir kadındı. Ailemizin bütün kadınları kuvvetli kadınlardı ve sözlerini ifade etmekten çekinmezlerdi.
Kavga ederken, “Fikriye’yi öldürdün, beni öldüremezsin” diyor.
Dolaylı yoldan. Entelektüel silahları var çünkü. Bulunduğu nokta çok zor bir nokta. Açıklanmamış bir nikah var ortada, Fikriye Hanım köşkte hak iddia ediyor. Mustafa Kemal bu gerginlik sırasında ortadan çekiliyor. Mustafa Paşa inanılmaz zeki bir insan, o yüzden bulunduğu ortamdan sürekli sıkılıyor ve içiyor. Latife Teyzem bundan vazgeçmesini istiyor, ama bu bir hayat alışkanlığına dönüşüyor.
Paşa da hayatta yalnız kaldı
Kitapta Atatürk’ün Latife Hanım’dan çocuğunun olmayacağı iddiası da var…
Evet, 1917’den sonra. Halep’te kabakulak geçiriyor. Abdurrahim’in Halep’e götürülme nedeni de o. Ondan sonra bir daha çocuğu olmuyor. Ankara’da da çok defa tekrarlayan sancılar çekiyor.
Diğer çocuk iddiası nereden ortaya çıktı?
Onun daha büyük bir çocuk olduğunu, Tarabya’da oturduğunu biliyoruz. Başkasından olduğu ve başka bir isimle yaşadığı için bu iddia gündeme gelmedi.
Size göre, Mustafa filminin sonundaki gibi yalnız öldüğü doğru…
En sonunda Dolmabahçe’ye hapsoluyor. Hayatında 1926 yılı dönümdür. Latife Teyzem’den ayrılmakla dönülmez yola girdi, bütün eski arkadaşlarından koptu. Çevresinde onu eleştirebilecek kimse kalmadı. Bu da yalnızlık getiriyor.
Anlattığınız hikayeye göre, herkes sonuçta yalnız ve trajik bir hayat yaşıyor.
En doğrusu Latife Hanım’ın anılarının açıklanması ama aile buna karşı. Çünkü onun mahremiyetine de giriyor. Ama onu da anlamak lazım.
Ölmeden önce buluştular
Latife Hanım ayrıldığında 24 yaşında henüz. Sonrasında da ketum bir hayat sürüyor.
Her zaman hüzünlüydü ama gülünce dünyanın en şen şakrak insanı olurdu. İlk 4 sene inanılmaz üzülmüş. 30’lu yıllardan sonra arka arkaya (kardeşi) Münci Bey, Ömer Bey vefat ediyor, arkasından Mustafa Kemal… Hayatta kalması bile mucize.
Atatürk’ün vefatını nasıl karşılamış?
O kadar üzülmüş ki. Şükrü Kaya’nın ayarladığı gizli bir görüşme yapıyorlar Dolmabahçe’de. Oradan İsviçre’ye gidiyor.
Abdurrahim’in Paşa’nın oğlu olduğu aile arasında bilinirdi
Kitapta Zübeyde Hanım’ı sözünü dinleten bir insan olarak görüyoruz.
Evet, bu da Paşa’nın aslında sözü olmayan bir kadını zevce olarak alamayacağının göstergesi. Fikriye Hanım’ın şansı zaten yoktu. O her zaman için Zübeyde Hanım tarafından ezilmişti. Vereminin ilerlemesi bile ezilmekten kaynaklanır. Ezilmiştir, çünkü Abdurrahim’in annesidir.
Siz Abdurrahim Tuncak’ın Atatürk’ün oğlu olduğunu kesin bir ifadeyle teyid ediyorsunuz…
Evet. Zübeyde Hanım Fikriye’nin Paşa’nın yükselmesine engel olmasından korkmuştur. Latife Hanım’a cephe almamıştır çünkü oğlunu idare edecek tek kadının o olduğunu bilir. Ama herkesin fikrini tersinden giderek almak gibi bir özelliği varmış. Bir de hiçbir anne oğluna kolay kolay birini beğenemez.
Latife Hanım’ın konumu ve durumundan etkileniyor yani…
Evet. Mustafa Kemal’e gönderdiği bir mektupta, “Evropa görmüş bir kız, iyi bu, al bunu diyor”. Sevmezdi demek haksızlık. Bir ay birlikte kalıyorlar. Latife Hanım’ın babası Muammer Bey’le bu süreçte gecelerce konuşuyorlar. İkisinin de şüpheleri var. Ölüm döşeğindeki vasiyeti, “Canın pahasına içkisine engel ol.” Sonra boşanmaya getiren süreç bu isteğin uygulanma çabasından kaynaklanır. Muammer Bey’in de kaygıları var. Kendi yaşında neredeyse damadı olacak insan. Sadece Abdurrahim Tuncak değil, bir başka oğlu daha var Mustafa Kemal’in. Ben kitaba koymadım başka bir ismi olduğu için. Bunu biliyorlar.
Bütün bunlar herkesçe bilinen gerçeklermiş gibi anlatıyorsunuz…
Tabii, biliniyor. Zübeyde Hanım Muammer Bey’le konuşuyor bu meseleyi. Ondan sonra Mustafa Kemal Abdurrahim Tuncak’ı iyi eğitim alsın diye Uşşaki Köşkünde bırakıyor.
Onu ilk sahiplenen Zübeyde hanım ama.
Evet, elbette. O sıralar kızı Naciye öldüğü için onu bağrına basar. O zaman zaten ortada yok Fikriye Hanım. Biliyorsunuz, bir Mısırlıyla evlendirildiği söylenir. Sabiha Gökçen bunu tekzip etmiştir, ‘evlenmedi’ diye. Ama gönderilir. Zübeyde Hanım onu istemez.