Irak bölünmenin eşiğinde
Nihayet beklenen oldu ve ABD’nin Irak’taki işgali resmen sona erdi. 15 Aralık 2011 tarihi, Irak topraklarındaki son ABD askerinin de ülkesine döndüğü tarih olarak tarih sayfalarındaki yerini aldı. ABD, işgal ettiği Irak topraklarından törenle ayrılırken, yarattığı siyasal istikrarsızlığın ve sosyo-kültürel yıkımın üzerini örtecek açıklamalar ardı ardına geldi. Ne var ki işgalin resmen sona ermesinin hemen ardından gerçekleşen bombalı eylemler ve büyük zorluklarla kurulmuş Irak hükümeti içerisindeki derin çatlak, Irak güvenlik güçlerinin eğitimsizliği ve bölünmüşlüğüyle birlikte düşünüldüğünde, bu ülkenin geleceğine siyasal istikrarın ve işbirliğinin hâkim olacağını düşünen kesimleri derin düşüncelere sevk etmekte.
Obama’nın verdiği söz
ABD’nin Irak’tan çekilmesinin başlıca üç nedeni var. Bunlardan birincisi, ABD Başkanı Barack Obama’nın Amerikan halkına, Irak’ta bulunan Amerikan askerlerinin tamamının eve döneceğine dair verdiği söz. Obama’nın 2008’de gerçekleştirilen başkanlık seçimlerini kazanmasında etkili olan en önemli unsurlardan biri, onun savaş karşıtı tutumu ve Irak’taki işgalin bitirilerek Amerikan askerlerinin eve döneceğine ilişkin yaklaşımıydı. İkinci önemli neden, Irak’taki işgalin ABD ekonomisine verdiği zarar olarak görülebilir. Zira binlerce Amerikan askerinin ve büyük çaplı bir askeri mühimmatın kullanıldığı Irak operasyonunun ABD’ye maliyetinin 1 trilyon doları bulduğu söylenmekte. Üçüncü ve sistemik açıdan en önemli olan neden de Irak’ta konumlandırdığı askeri gücü nedeniyle Ortadoğu coğrafyasında ‘işgalci’ bir devlet olarak görülen ABD’nin, ‘Arap Baharı’ bağlamında Irak’ı terk ederek Ortadoğu halkları nezdinde kendi siyasal ve sistemsel meşruiyetini yeniden tesis etmek istemesi.
ABD’nin Irak’tan askerlerini çekmesi, bu ülkenin Irak’ı tamamen kendi haline bıraktığı anlamına gelmiyor. Nitekim ABD yönetimi, Irak’ta siyasal istikrarın ve etno-kültürel gruplar arasında sağlıklı bir yönetimsel işleyişin yaratılabilmesi aşamasında, üzerine çok önemli bir sorumluluğun yüklendiğinin farkında. Üstelik Irak, Ortadoğu’da oldukça stratejik bir coğrafyada yer alan petrol zengini bir ülke. ABD’nin sorun yaşadığı İran ve Suriye gibi ülkelere komşu, Körfez bölgesini kontrol eden ve İsrail’in güvenliği noktasında ciddi bir cephe ülkesi olan Irak, ABD’nin hiçbir şekilde vazgeçemeyeceği bir aktör. Bu nedenle ABD, Irak’ta işleri oluruna bırakmamaya kararlı. ABD ile Irak arasında uzun dönemli bir stratejik ortaklığın yaratılması ve özellikle güvenliğin tesisi noktasında ortak bir güvenlik işbirliği ofisi kurularak kurumsal bir yapının oluşturulması da planlar dahilinde.
Hükümette parçalanmalar
Ne var ki ABD’nin Irak’tan askerlerini tamamen çekmesinin hemen ardından ülke içerisindeki siyasal kriz ayyuka çıkmış ve bilindik görüntüler, haber ajansları tarafından tüm dünyaya servis edilmiştir. Zorlukla kurulmuş olan Irak hükümeti içerisinde, çoğunluğu oluşturan ve Başbakan Nuri El Maliki tarafından temsil edilen Şii blok ile Sünni blok arasındaki gerginlik, El Maliki’nin Sünni kökenli Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’yi kendisine yönelik suikast girişimleri ve terör eylemlerinin artması suçlaması ve onun hakkında yurtdışına çıkış yasağı aldırarak tutuklama emri çıkarmasıyla zirve noktasına varmıştır. Aynı gerginlik kapsamında Sünni kökenli Irak Maliye Bakanı Rafi El Isawi ile Sünni kökenli Başbakan Yardımcısı Salih Mutlak da suçlanmakta. Başbakan El Maliki’nin krizi tırmandırması ve tüm Sünni kökenli isimleri yakın takibe aldırması, Irakiye listesinden seçilmiş 8 bakanın hükümetten çekilmesi ve hem Sünni hem de Kürt kökenli milletvekillerinin meclis çalışmalarına katılmayacaklarını açıklamasıyla sonuçlanmıştır. El Maliki, bu durum karşısında herhangi bir geri adım da atmamış ve Sünni kökenli bakanlar geri dönmediği takdirde yerlerine yeni atama yapacağını ve meclisin de çalışmaya devam edeceğini açıklayarak gemileri yaktığını göstermiştir. El Maliki tarafından suikast girişimi ve terör eylemlerini yönetmekle suçlanan El Haşimi, suçlanan diğer isimlerle birlikte, siyasal krizi sonlandırmak için destek almak amacıyla Kürt bölgesine gittikleri bir sırada tutuklama emriyle karşılaşmıştır.
Iraklı Kürtler, Bağdat tarafından tutuklanması talep edilen bu isimleri tutuklamamış ve onlarla aynı fikirde olduklarını net biçimde ortaya koymuştur. Kürtler de tıpkı Sünniler gibi, El Maliki hükümetinin otoriter ve ülkenin birliğini sabote eden bir anlayışa yöneldiğini kaydetmiş ve bu nedenle gerginliğin daha fazla tırmandırılmasını engellemek istemiştir. Zaten Irak Anayasası’nın 63. maddesi gereğince, ‘cinayetle suçlanmadıkça ve suçüstü yakalanmadıkça milletvekillerinin tutuklanabilmeleri için Meclis tarafından nitelikli çoğunluk çerçevesinde sözü geçen milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması’ gerekmekte.
Pamuk ipliğine bağlı
Bahsedilen siyasal kriz ortamında ve ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesinin hemen ardından başkent Bağdat’ta gerçekleştirilen ve Şii mahallelerini hedef alan bombalı saldırılar sonucu 70’ten fazla sivilin hayatını kaybetmesi, El Maliki’nin yükselttiği siyasal tansiyonun ne gibi sonuçlara yol açabileceğini göstermekte. Bu saldırı, ABD’ye ve El Maliki’ye, Irak’ın hiçbir şekilde güvenli olmadığını göstermek amaçlı düzenlenmiş bir saldırı olabileceği gibi, Sünniler tarafından El Maliki’ye karşı güç gösterisi amaçlı gerçekleştirilmiş bir saldırı niteliğini de taşıyabilir. Saldırının arkasında, Irak’ın ulusal birliğinin ortadan kalkmasını ve bu ülkenin yönetimsel ve siyasal manada bölünmesini isteyen başka aktörler de olabilir. Bu aktörler, Irak içerisinden olabileceği gibi, Irak dışından da olabilir. Nitekim son siyasal kriz bağlamında, önce Selahattin ve Diyala, daha sonra da Anbar vilayetlerinin özerklik ve federe vilayet isteminde bulunması, Irak’ın iç bütünlüğünün pamuk ipliğine bağlı olduğunu kanıtlamakta.
Göktürk Tüyüszoğlu. Giresun Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü. 14 Ocak 2012 Radikal Gazetesi