Futbolda şiddet: Gerçekten çözmek istiyor muyuz?
Ahmet Talimciler.
Futbolda şiddet: Gerçekten çözmek istiyor muyuz?
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Talimciler / Ege Üniversitesi – 16.05.2011 Zaman Gazetesi
Bursaspor ile Beşiktaş arasındaki karşılaşma öncesinde çıkan olaylar sonrasında gözler yeniden futbol sahalarındaki şiddete yöneldi.Bütün televizyon kanallarında canlı yayınlarla yaşananların nedenleri üzerine saatler süren konuşmalar yapıldı. Bu ülkede futbol sahalarında olup biten olaylar sonrasında hep aynı şeyleri duymak tıpkı toplumsal hayatımızın diğer alanlarında olduğu gibi sıradan bir hal almaya başladı. Sıradanlığın hemen ardından boş vermişlik ve kanıksama duygusunun yerleşmekle kalmadığını, durumun daha da içinden çıkılmaz bir yapıya bürünmesine katkıda bulunduğunu yaşadığımız deneyimler bize fazlasıyla gösterdi.
İki takım arasında İstanbul’da oynanan karşılaşma öncesinde yaşanan olayların ardından yine benzer yorumlar ve cezai tedbirlerin arttırılmasına yönelik söylemler fazlasıyla kullanılmıştı. Futbolda şiddet yasasının çıkartılması gerektiği ekranlarda defalarca dile getirilmiş ve ‘eğer yasa çıksaydı bunlar olmazdı’ ifadeleri güvenle telaffuz edilmişti. Yasayı el birliği ile çıkartan medyada yine aynı yorumlar en yetkin ağızlar tarafından söylenmeye devam ediliyor. Maçı il güvenlik kuruluna danışmadan kendi yetkisi ile Beşiktaş seyircisine açan Bursa valisi, olayların ardından yapmış olduğu açıklamalarda daha sert önlemler içeren yasalara ihtiyaç olduğunu açıklıyordu. Oysa hiç kimsenin aklına bu iki takım arasında yaşanan olayların ardından kapsamlı bir şekilde olan bitenin nedenlerinin irdelenmesi ve bu doğrultuda stratejiler geliştirilmesi düşüncesi gelmiyor. Yaşanan her olay sonrası benzer açıklamalar birbirini kovalıyor ve taraftarların hafızasına her yaşanan gelişme biraz daha kalın çizgilerle kahramanlık öyküleri olarak kazınmaya devam ediyor. Aslında kullandığınız dil, sizin olaylara yaklaşımınızda da belirleyicidir. Bu doğrultuda Türkiye’de futbol sahalarında ortaya çıkan şiddetin önüne geçilmesinde yasalar çıkartılmadan da yapılabileceklerin olduğu görülmek ve gösterilmek istenmez.
Türkiye’de futbol-şiddet ilişkisinin medyadaki yansıması bile problem arz etmektedir. Futbolda şiddeti önleme yasasının medyada ve devletin sorumlu kişilerinin ağzında sürekli olarak ‘şiddet yasası’ diye anılmaktadır. Bu niteleme bile başlı başına futbol şiddetinin önlenememesindeki bir etkidir. Futbolda şiddetin önlenmesinin temel konsepti stadyumda şiddetin önlenmesi ve maçların sağ salim oynanması değildir. Bu konuda da sahte uzmanlıklar, küçük kapsamlı kısa vadeli, göstermelik ve başarısız projeler üretilmiştir. Ne kulüplerin ne de sorumlu devlet yönetimlerinin elinde şiddetin önlenmesinde rehberlik edecek ve bir yol haritası oluşturacak sistematik veri kayıtları bulunmaktadır.
Türkiye’de bu alanda yeterince veri bulunmadığı gibi yapılan çalışmalar da son derece sınırlı olduğu için özellikle medyadaki kanaat önderlerinin etkisiyle şiddeti önleme yasaları ardı ardına çıkartılmaya çalışılmaktadır. Yasa çıkartmakla işlerin çözülmediğini ülke olarak artık öğrenmek durumundayız. Asıl önemli olan çıkarttığınız yasaları uygulayabilme iradesidir. Futbol sahalarında ortaya çıkan şiddeti ve yaşananları sadece bu alana özgü olarak gördüğünüz için sorunun sadece bir boyutunu çözmeye yönelik girişimler içerisine girersiniz ve şiddeti önleyemezsiniz. Toplumsal yaşamda varolan şiddeti azaltmadan stadyumlarda yaşanan şiddeti ve küfrü tamamen ortadan kaldırmak mümkün değildir. Ne yazık ki ülkemizde bu alanda yapılmaya çalışılan, bataklığı kurutmaktan ziyade sivrisineklerle mücadele etmektir, böylesi bir yaklaşım ise her defasında yeniden ortaya çıkacak olan sivrisineklerle mücadele etmek zorundadır.
Şiddeti azaltıcı önlemlerden bazıları şunlar olabilir;
a) Futbol sahalarında yaşanan şiddetin kaynağı olarak daima futbol seyircileri gösterilmekte ve yapılan bütün düzenlemeler onlara yönelik olarak gerçekleştirilmektedir. Oysa yaşanan şiddetten en fazla mağdur olan kesim, sürekli olarak suçlu olarak gösterilen futbol seyircileridir. Bu seyirciler sadece fiziksel şiddete maruz kalmamakta aynı zamanda stadyum içinde ve çevresinde kimliksizleştirilmekte, değersizleştirilmekte ve aşağılanmaktadırlar. Tribüne tuttuğu takımı izlemeye, hayatında değer verdiği bir varlıkla buluşmaya giden bu insanlar, psikolojik işkencenin yukarıda saymış olduğum dört unsuruna da maruz kalabilmektedirler. Seyircilerin hak ve ihtiyaçlarına uygun düzenlemelerin hayata geçirilmesi ve bu isteklere saygı gösterilmesi, çözüm yolunda etkili olacaktır.
b) Görevli personelin yaşanabilecek taşkınlıklar konusunda eğitimli hale getirilmeleri ve olay çıkaranlarla genel kitleyi birbirinden ayırt edici uygulamaları hayata geçirmeleri sağlanmalıdır. Ülkemizde güvenlik güçlerinin yaşananlar konusunda yaptığı müdahalelerde çoğu zaman olaylarla hiç ilgisi olmayan insanların da şiddete maruz kalması ve olayların bir anda geniş kitleleri içerisine alması bilindik örneklerdir. Bugün Türkiye’de en kitlesel hareketlerin futbol taraftarlarına ait olduğunu son yaşananlar sonrasında bir kez daha görmüş olduk. İnce ayrıntı polisin yaklaşımıyla ilgili; çünkü polis açısından taraftarlar devletin bekasını tehdit noktasında değiller ve böyle oldukları için de olayları çıkartan taraftarlara yaklaşım daha farklı!! Tehdit algısının oluştuğu durumlarda polisin nasıl eleştirildiğine sık sık şahit oluyoruz, buna karşılık her iki takım taraftarlarının ilk yarıda oynanan karşılaşma öncesinde çıkan olaylarda da yine aynı görüntüler ekranlara yansımıştı. Bir gün önce öğrencileri meydana sokmayan polisler, ertesi gün taraftarların karşısında daha farklı bir davranış göstermişlerdi. Ortada Beşiktaş taraftarları yok ancak 34 kişi yaralanıyor ve yaralananların 25 tanesi de olaylara müdahale eden polisler.
c) Özellikle deplasman maçlarında rakip takım taraftarlarına ayrılan %5’lik bilet uygulamasından vazgeçilmeli ve tribünlerdeki rakip taraftar sayısının artması sağlanmalıdır, ayrıca bu taraftarların daha insani koşullarda maç seyredebilme özgürlükleri de temin edilmelidir. Kafesin içine tıkılmış bir ortamda sürekli olarak çeşitli maddelere maruz kalmak insani bir durum değildir ve böylesi koşullarda verilecek tepkiler de insani olmamaktadır.
d) Güvenli ve insani stadyumların hayata geçirilmesi süreci hızlandırılmalıdır.
e) Seyircilerin toplu şekilde bir yerden bir yere götürülmesi uygulamasından vazgeçilmelidir. Bu uygulama beraberinde toplu halde şiddet gösterilerinin ortaya çıkmasına ve çatışmaları arttırmaya neden olmaktadır.
f) Son dönemde artan ailece maç seyretme uygulaması kulüpler tarafından teşvik edilmelidir.
g) Olaylara karışan taraftarların stadyuma sokulmasını engelleyecek yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
h) Yönetimler ile taraftar grupları arasında oluşan ilişki ağı üzerinde dikkatle durulmalı ve bu bağlantı kesilmelidir.
ı) Futbolu bize aktarmakla görevli olan medyanın, olayları kamuoyuna duyurmakta kullandığı çoğu zaman ‘şiddet’ içeren söylemlere son verilmeli ve oyunun diğer tüm aktörleri gibi medyada üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir.
i)Türkiye Futbol federasyonu Türkiye’de yer alan bütün takımlara eşit mesafede durmakta olduğunu, söylem ve eylemleri ile net bir biçimde ortaya koymak zorundadır.
k) Hakemlerin gerçekten oyunun hakimi haline gelmesini sağlayacak düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
Yaşananlara Verilen Ceza Sonrası Bizi Neler Bekliyor?
Futbol federasyonu, çıkan olaylarla ilgili cezaları açıkladı ve Bursaspor kulübünün bu yıl lig üçüncülüğünün yanı sıra önümüzdeki yıl için iddiasına da set çekebilecek sonuçlar ortaya çıktı. Kulüp yöneticileri verilen cezanın son derece haksız ve abartılı olduğunu belirttiler ancak kamu güvenliği açısından böylesi bir cezanın verilmek zorunda olduğu gerçeğini ise göz ardı ettiler. Siyasi parti temsilcileri de verilen cezanın fazlalığına vurguda bulundular ve olayların stadyum dışında gerçekleştiğini ve olay çıkartanların ‘gerçek taraftarlar’ olmadığını vurguladılar.
Bu olaylar sonrasında kamuoyunun merak ettiği asıl soru ise, verilen bu cezalar sonrasında olayların sona erip ermeyeceğidir. Olayların sona ereceğini ve ortadan kalkacağını düşünmüyorum. Bilakis olayların önlenmesi için çıkartılan ‘şiddet yasaları’ sonucunda verilen cezalarda topluca tüm taraftarların cezalandırılması mantığı, özü itibariyle olay çıkartan kesimlerin işine yaramakta, mağduriyet psikolojisini/edebiyatını güçlendirmektedir. Oysa olaylara karışmayan ve takımını desteklemek isteyen taraftarlar ise yaşananlar sonrasında verilen cezalarla daha fazla mağdur edilmektedirler. Cezaların olayları çıkartanlara yönelik hale getirilmesi ve bunun dışında kalan kitleleri etkilemeyecek düzenlemelere geçilmesi, federasyonun sürekli vurguda bulunduğu ‘marka değeri’nin inandırıcılığı açısından da önem taşımaktadır.
Kulüplerin sorumluluğu stadyum içerisinde maçın oynanması ile ilgilidir ancak stadyumun çevresinde yaşanan olaylar sonrasında, ‘bunlar hakkında biz ne yapabiliriz’ ifadeleri de gerçeklikten uzak beyanlardır. Polisin, taraftarlara yönelik tutumundaki zafiyetin de etkisi ile gerçekleşen olaylar sonrasında kamu güvenliği açısından olay çıkartan takımın taraftarlarına ceza verilmesi kaçınılmazdır. Ancak tam bu noktada bundan sonrası için taraftarsız oynatma düşüncesi yerine neler yapılabilirin ön plana çıkartılması gerekmektedir. Çıkan olaylar ve daha önceki benzerleri taraftarsız oynatmanın gerçek taraftarları cezalandırmaktan başka bir işe yaramadığını fazlasıyla göstermiştir. Üstelik olay çıkartmak isteyen gruplar açısından saha içine girmeden de olayların çıkartılabileceği, yaşananlar sonrasında tüm kamuoyu tarafından dehşetle izlenmiştir.
Türkiye’de futbol sahalarının, toplumsal hayatın içindeki şiddetin yansıtıldığı mekânlar olarak kullanıldığını ve bu doğrultuda çıkan olaylar ile bu olayları çıkaranlar hakkında daha fazla bilgi sahibi olmamız gerektiği gerçeği artık görülmek zorundadır. Bu kişiler kimlerdir? Gündelik hayatlarında nasıl davranmaktadırlar? Alkol, uyuşturucu vb. maddeler kullanıp kullanmadıkları ile şiddete yaklaşımlarının nasıl olduğu saptanmalıdır. Bu açıdan taraftarlara ve taraftar gruplarına yönelik bilimsel çalışmaların sayısının arttırılması hatta federasyon bünyesinde futbol sahalarındaki şiddeti izleyen bir birimin oluşturulmasına öncelik verilmelidir. Güvenlik güçlerinin taraftarlara yönelik tutumları konusunda da yeni stratejilere ihtiyaç bulunduğu, yaşanan olaylarla bir kez daha ortaya çıkmıştır. Paranın ve iktidarın daha fazla dolaşıma girdiği bir alan haline dönüşen futbolda, şiddetin marka değerini düşüreceği ve müşterileri stadyumlardan uzaklaştıracağı aşikârdır. Bu açıdan futbol federasyonu, olayın tüm aktörlerini bir arada tutacak düzenlemeler içerisinde devlet kurumlarıyla da işbirliği içerisinde yeni bir güzergâh belirlemeli, özellikle okulların sporla kuracağı birliktelikte öncü olmalıdır.
Futbol sahalarında ve çevresinde gelişen şiddetin sadece futbola özgü olduğunu ve polisiye tedbirlerin arttırılması ile çözülebileceğini düşünmek sadece günü kurtaracak tedbirler önermek anlamına gelecektir. Hayatımızın her alanını tehdit eden şiddet fenomenini futbol özelinde tüm tarafların katılımı ile alt düzeylere indirebiliriz. Alınacak tüm önlemler ve düzenlemeler işin bir boyutunu oluşturmaktadır, hiç kimsenin elinde geceden sabaha şiddeti ortadan kaldırabilecek bir sihirli değnek bulunmamaktadır. Bu açıdan toplumsal yaşantımızda ailede, okulda, sokakta, mecliste kısacası hayatımızın her alanında yaşanan sözel ve fiziksel şiddetin, gazeteler ve televizyonlar aracılığıyla evlerimize girmesinin ardından kat etmemiz gereken çok uzun bir yol olduğunu da unutmamalıyız.