Fırsat kapımızda
Fırsat kapımızda
Abdullah Gül Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Jhala Nath Khanal Nepal Başbakanı Ban Ki-moon Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri – 07.05.2011
Dünya liderleri gelecek hafta İstanbul’da bir taşla iki kuş vurma şansını yakalayacaklar: Dünyanın 48 en az gelişmiş ülkesi için gerçek ve uzun vadeli ekonomik toparlanmaya yeni bir soluk vermek ve yoksulluğun, açlığın ve hastalıkların azaltılmasına dair verilen taahhütleri yerine getirmek.Farklı ülkelerden oluşan bu grubun -ki 33’ü Afrika’da, 14’ü Asya’da ve Okyanusya’da ve biri (Haiti) Batı Yarım Küre’dedir- ortak bir muradı var: küresel ekonomide artan oranda yer almak. En az gelişmiş ülkelerin ihracatı son on yıl içerisinde beş kat arttı. Ancak dünya nüfusunun yüzde 12’sini teşkil etmelerine (yaklaşık 900 milyon kişi) rağmen dünya ihraç mallarının sadece yüzde 1’ini üretiyorlar ve küresel yatırımların yüzde ikisinden azını çekebiliyorlar.
En az gelişmiş ülkelere yapılacak yatırımlar, kalkınmış ülkelerin bilançolarını zorlamadan küresel ekonominin toparlanması için ihtiyaç duyulan ilave teşviklerin ortaya çıkması açısından büyük ve henüz keşfedilmemiş fırsatlar yaratacaktır. G-20 liderleri Seul’de yaptıkları toplantıda bu durumun farkına vardılar. Son yıllarda en az gelişmiş ülkelerin yarıdan fazlası emtialara olan talebe uygun olarak büyüme gösterdi, ekonomilerini çeşitlendirdi veya daha verimli bölgesel ortaklıklar kurdu. Bu grubun başkanlığını yürüten Nepal, temel hizmetleri iyileştirmek, katılımcı ve şeffaf yönetimi teşvik etmek ve 21. yüzyılda iş yapmaya elverişli ortamlar sağlamak için çaba harcayan bu ülkelere çok iyi bir örnek teşkil ediyor.
Ancak, en az gelişmiş ülkelerin kırılganlıklarından kurtulmalarının kolay olmayacağı görülüyor. Özellikle iklim değişikliği karşılarına ciddi bir sorun olarak çıkıyor. Diğer ülkelerle kıyaslandığında bu ülkelerin en az sera gazı üreten grup olmasına rağmen, iklim değişikliğinin sonuçları en çok onların tarıma dayalı ekonomilerini tehdit ediyor. Bu ülkelerin çoğu çölleşmeyle karşı karşıya veya deniz seviyesinin yükselmesi ve tropik fırtınaların tehdidi altında bulunuyor. Nepal gibileri ise dağlardaki azaldığı görülen buzullara bağımlı yaşıyor. Artan gıda fiyatları da açık bir sınav olarak karşımıza çıkıyor. Bu ülkelerin birçoğu, gıda ihtiyacını ithalatla karşılıyor. Nüfuslarının yarısı aşırı yoksulluk içinde yaşıyor. Üç kişiden biri yetersiz besleniyor. Tarım kapasitesi düşük seviyede bulunuyor. Diğer tarafta ise en az gelişmiş ülkelerde tam olarak kullanılamayan, tarıma elverişli geniş araziler, dünya genelinde tarım üretiminin artması ve böylece kendi ülkelerinde gıda güvenliğinin iyileştirilmesi ve dünya genelinde daha önce de gördüğümüz üzere toplumsal ve siyasi bir tehdit oluşturan gıda fiyatlarındaki enflasyonun etkilerinin hafifletilmesi potansiyelini beraberinde getiriyor.
İstanbul’da düzenlenecek Birleşmiş Milletler En Az Gelişmiş Ülkeler Dördüncü Konferansı’na katılacak ülkelerin müzakere ettiği önlemler dünya uluslarının imkânı dahilinde bulunuyor. Kuzey’den gelen cömert kalkınma yardımı onlarca yıldır artarak devam ediyor. Bu eğilimin sürmesini umuyoruz. Resmî kalkınma yardımının sadece dörtte biri kullanılıyor. Bu ülkelere yardım, kolayca artırılabilir, hem de tüm tarafların yatırımları önemli oranda karşılık bulur. Yardımın artırılması temel altyapının iyileştirilmesine, yaygın olan beşeri sermayenin eğitilmesine ve teknik bilginin transferinin gerçekleşmesine yardımcı olur. Tüm bunlar daha fazla doğrudan yabancı yatırımın çekilebilmesi için önemlidir. İstanbul’da düzenlenecek En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı’nın odaklanacağı ana konu da üretim kapasitesinin geliştirilmesi olacak.
Çeşitliliği sağlamak için değerli ilksel ürünleri kullanan ekonomilere girmek isteyen yatırımcılara daha fazla teşvik verildiğini de görmek istiyoruz. Bu teşvikler, en az gelişmiş ülke ihraç mallarına uygulanan engellerin kaldırılması ve Monterry Konsensüsü ve Doha Kalkınmanın Finansmanı Bildirisi ile ilgili taahhütlerin yerine getirilmesini de içeriyor. Araştırmalar, gümrük vergilerinin ve kotaların kaldırılmasının ev sahibi ülke üreticileri üzerinde cüzi bir etki yaptığını, ancak bu ülkelere büyük faydalar sağladığını gösteriyor. Ayrıca en az gelişmiş ülkelerin borç yükünden kurtarılması da altyapının iyileştirilmesi ve üretim kapasitesinin artırılması için kaynak bulunmasını sağlayacaktır. Küresel Güney’in büyüyen rolü bizlere umut veren bir gelişme. BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı istatistikleri yükselen ekonomilerde yer alan şirketlerin 2010 yılında doğrudan dış yatırımlarının rekor seviyelere eriştiğini gösteriyor. Bu yatırımların önemli bir bölümü en az gelişmiş ülkelere gidiyor. Brezilya, Çin, Güney Afrika, Hindistan ve Türkiye gibi ülkeler Güney işbirliği kapsamında bu ülkeler için artan ticaret ve yardımın bütünleştiği bir model teşkil ediyor.
En az gelişmiş ülkeler de, son yirmi yıl içinde önemli başarılar elde eden yükselen ekonomilerin çizgisinde ilerleyebilmek için, siyasi ve ekonomik reformların hayata geçirilmesi de dâhil olmak üzere, bir dizi sosyal, ekonomik ve çevre sorununu çözmek için ciddi çaba harcıyor. Bu ülkelere daha derin bir ekonomik rol verilmesi halinde, istikrarsız ülkeleri güvenliğe, dünyayı ihtiyaç duyduğu istikrara taşıyacak ekonomik dalgaların harekete geçirilmesi sağlanabilir. Bu ülkelere yatırım yapmak geleneksel donörler, yükselen ekonomiler, özel sektör ve daha da önemlisi sosyal kalkınma ve daha iyi bir yaşam standardını hak eden yaklaşık bir milyar insan dahil herkes için tam bir kazan-kazan klasiğidir. Fırsat 9 Mayıs’ta İstanbul’da kapımıza geliyor. Gelin bu fırsatı kaçırmayalım.