Fildişi Sahili ve Fransa
Sarko paşaya darbe listesi
FEHİM TAŞTEKİN
13/04/2011 Radikal Gazetesi
Fildişi Sahili’nde Fransız askeri müdahalesiyle iktidar değişimi tehlikeli bir emsal. Gbagbo’nun kaderini paylaşacak ülke çok.
“Aradan onlarca yıl geçse bile bir sömürge gücünün eski sömürgelerinin iç işleri hakkında hüküm vermesi asla haklı gösterilemez.” Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’den ilkesel bir duruş. İnsanın önünü yatsıya kadar aydınlatan bir Fransız duruşu! Bu sözler geçen ocakta söylendi. Fransa lideri Afrika’da eski sömürge güçlerinin tesis ettiği siyasal sistemlerin altlarındaki taşlar oynamaya başlayınca sözlerini çiğnedi. Önce Tunus’ta Zeynel Abidin Bin Ali’nin koltuğu sallanırken yanlış ata oynayıp oyunun dışında kalarak kaybettiği prestiji İtalyanların eski sömürgesi Libya’da kazanmayı umarak uluslararası müdahalede başı çekti. Böylece birbirinin sömürge alanına girmeme konusundaki mutabakatı da çiğnemiş oldu. Şimdi İtalyanlar Lampedusa’da biriken binlerce Tunuslu mülteciyi Schengen bölgesine salarken aslında Fransızlardan intikam alıyor. Libya’nın ardından Sarkozy, eski sömürgesi Fildişi Sahili’nde ‘askeri bir darbe’ gerçekleştirdi. Bunu sivilleri koruma ve demokrasiyi tesis adına yaptı. BM’nin kasımdaki seçimin galibi saydığı Amerikan eğitimli liberal lider Alassane Uattara’yı iktidara getirmek için bir dizi operasyonun ardından önceki gün Laurent Gbagbo’yu ele geçirip düşmanına teslim etti.
Güneyli kuzeyli kavgası
Kimse bunun bir haçlı müdahalesi olduğunu da sanmasın. Çünkü Fransızların adamı Uattara Müslüman, Gbagbo Hıristiyan. Fildişi’ndeki olanlar, biraz da kendilerini özellikle ‘Fildişili’ diye tanımlayanların yaşadığı güneyle, komşu ülkelerden göçlerle Müslümanlaşan kuzey arasındaki paylaşım kavgasının beslediği bir iktidar savaşı. Her şey 2000’de kuzeyli eski Başbakan Uattara’nın Gbagyo’ya karşı adaylığının engellenmesiyle başladı. Sorun Uattara’nın ebeveyninin Burkina Fasolu olmasıydı. Gbagbo’dan önce çıkarılmış yasa yabancıların adaylığına maniydi. Uattara’ya atılan çelmeye kuzeyli askerler darbe girişimiyle yanıt verdi. Dünya üretiminin yüzde 40’ına denk gelen kakao ile petrol sayesinde bir zamanlar adından ‘Afrika Mucizesi’ diye söz ettiren ülke böylece iç savaşa sürüklendi. 2003’teki ateşkesin öngördüğü şekilde kuzeyli milislerin silahsızlanmaması, Gbagbo’nun bir sonraki seçimleri ertelemesine de bahane oldu. 10 yıl aradan sonra Kasım 2010’daki seçimler ise BM gözetiminde yapıldı. Uattara, Seçim Kurulu tarafından yüzde 46’ya karşı yüzde 54’le ile muzaffer ilan edildi. Ancak Yüksek Mahkeme sonuçları iptal edip Gbagbo’nun yüzde 51.4 ile kazandığına hükmetti. İşte bu noktada hariçten manipülasyon başladı. BM, AB ve ABD Uattara’yı meşru lider sayarken Gbagbo, BM barış gücündeki Fransa’yı seçim sürecine müdahale etmekle suçlayıp ‘uluslararası komisyon’ kurulmasını istedi. Ortada nizalı bir durum varken BM tarafları memnun edecek çözüm bulmak yerine önce Gbagbo’ya süre tanıdı ardından 5 Nisan’da Fransızları askeri darbeye davet etti.
BM destekli katliam
Barış gücüne BM Güvenlik Konseyi’nin biçtiği misyon sivilleri korumak ve çatışmaları önlemek. Gel gör ki Fransa, barış gücü kisvesi altında çatışmaları önlemedi. Aksine bir taraf adına ötekine karşı savaşa girdi, Gbagbo’nun sarayını ve konutunu bombaladı, Uattara güçlerine işi bitirmeleri için askeri destek sağladı. Nihayetinde BM koruması altında Uattara güçleri insanlığa karşı suç işledi. İnsan Haklarını İzleme, batıda Duekoue’da 800 kişinin öldüğü katliamla ilgili şu tespiti yaptı: Uattara’ya bağlı güçler yüzlerce kişiyi öldürdü, tecavüz etti ve köyleri yaktı. Tabi bu Gbagbo’nun elinin kanlı olmadığı anlamına gelmiyor. Ona bağlı güçler de 100’den fazla sivili katletti. Ama katliamdan dolayı sadece Gbagbo yargılanacak, eski IMF yetkilisi Uattara ise kırmızı halılarda karşılanacak. Ülkeye de Gbagbo’nun intikam için bekleyen silahlı adamlarının kâbusuyla yaşamak düşüyor.
Fransa’nın bahanesi
Şimdi Fransa müdahaleyi sivilleri koruduğunu belirterek pazarlamaya çalışıyor. Ama öne sürdüğü gerekçenin masumiyetini bozan bir ‘pazar’ hikâyesi ve bir de kuyruk acısı var: Esasen Sorbonne eğitimli bir tarihçi olup siyasi çizgisi solculuktan Fildişi milliyetçiliğine hatta yabancı düşmanlığına evrilmiş olan Gbagbo, Fransız çıkarlarını fazla gözetmedi. Buna paralel Çin’le ticaret arttı. 2004’te Gbagbo’ya bağlı ‘Genç Vatansever’ milisleri, kakao ve kahve ticaretini elinde tutan Fransızlara saldırarak da ilişkileri nazik bir noktaya taşıdı. Mesele kimin elinin daha kanlı olduğu değil yeni sömürgecilikle tehlikeli bir kapının aralanmış olması. Sonuç itibariyle Fransız müdahalesi başka müdahaleler için kötü emsal. Nitekim ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton dersini çıkardı: “Gbagbo’nun yakalanması tüm diktatörlere mesaj.” Yani ‘istenmeyen liderler alaşağı edilecek.’ Durum buysa darbe yiyecek ülkeler listesi uzadıkça uzar. Tüm eski sömürgelere ilaveten Bahreyn’deki demokrasi arayışını elbirliğiyle boğup Libya’da NATO’ya omuz omuza veren Suudi Arabistan ve Kuveyt gibi ülkeler de listeye haydi haydi girer! Bu gidişle Fransızlar, kökleri Afrika’ya uzanan ABD Başkanı Barack Obama’ya daha çok “Bu demokrasi için zaferdir” açıklaması yaptırır. Ama ‘dost ve işe yarar diktatörler’ için endişeye mahal yok.