Değişimi doğru okumak
Mensur AKGÜN
Değişimi doğru okumak
14 Mayıs 2011 Star Gazetesi.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki metamorfoza dışarıdan bakanlar olan biteni “Arap Baharı” kavramı ile tanımlamayı uygun buldu. 1968’de Çekoslovakya’da yaşanan ama yarım kalan değişim ve demokratikleşme çabasına atfen yapılan bu betimleme, Arap dünyasındaki değişimi olumlama çabasını yansıtıyor.
Talepler demokratikleşme yolunda olduğu için de değişim destekleniyor. Fakat belli ki “Bahar” kavramı kuşku da içeriyor. Kuşkunun, kavramın ödünç alındığı tarih kesitinde olanlarla, yani bir büyük devletin müdahalesi ve “kışa” geri dönüşle pek ilgisi yok.
Kuşkunun kökeni
Kuşku, yeni düzenin Batı’nın çıkar ve beklentilerini karşılayamayabilecek olmasından kaynaklanıyor. Evet, görünürde herkes değişimden, demokratikleşme çabalarından memnun. Zaten kimsenin demokrasi gibi kutsal bir değere karşı çıkması, “Benim için iyi olan başkası için iyi değildir” demesi mümkün değil.
Karşı çıkılamadığı için de değişim yönetilmeye, çıkarlara en az zarar verecek hale getirilmeye çalışılıyor. Ya Mısır’da olduğu gibi asker marifeti ile “demokratikleşme” yolunda ilerleniyor ya da Bahreyn’de olduğu gibi orantısız güç kullanımı görmezden geliniyor.
Libya’da da demokrasi talepleri ve bu taleplere verilen tepkiler fırsata dönüştürülerek hoşlanılmayan bir liderden kurtulma mücadelesi veriliyor. Suriye, kontrol altına alınmış, çıkar ve beklentilere pek de fazla zarar vermeyecek uysal bir ülkeye dönüştürülmüş olduğu için, değişim talepleri ile yönlendirilmeye çalışılıyor.
Esad ve ekibi kendilerine iletilen mesajı doğru okudukları ve demokratikleşmenin önünü açtıkları sürece Batı’nın görünmez desteğini arkalarında hissedeceklerdir. Ne de olsa demokratikleşme halkın taleplerine kulak verilmesi anlamına gelecek, bu talepler de yansımasını sadece iç politikada değil dış politikada da bulacaktır.
Unutmayalım ki yeni Suriye’nin yeni Mısır’dan daha farklı bir dış politika izleyeceğinin, İsrail konusunda daha yumuşak başlı olacağının garantisi yok. Arap Baharı, Amerika ve Avrupa için bahar anlamına gelmeyebilir. Bundan önce izledikleri hegemonik siyaseti bundan sonra izleyemeyebilirler. En azından Arapların da çıkar ve beklentileri olduğunu görmek zorunda kalabilirler.
Yeni Mısır, El Fetih ile Hamas’ı barıştırdığında ve Refah sınır kapısını açacağını söylediğinde, söyledikleri ve yaptıkları ne İsrail’in ne de Amerika’nın hoşuna gitti. Mısır’ın sadece Tahrir Meydanı’ndan ibaret olmadığını gördüklerinde de gördükleri hoşlarına gitmeyecek.
Nedenini merak edenlere Kahire’de İngilizce yayınlanan haftalık Al Ahram gazetesinin son sayısını okumalarını öneririm. Mısır’daki Selefi hareketin tarihçesini ve sosyolojik yapısını anlatan Amani Maged, Selefilerin sanıldığı gibi Müslüman Kardeşler ve Cemaat-i İslami’den oluşmadığını yazıyor.
Sayılarının milyonlarla ifade edilebileceği söylenen bu insanların hepsi tabii ki şiddeti savunmuyor. Ama “Cihatçı” olarak adlandırılanların sayısı da hiç az değil.
Üstelik de feyz aldıkları “liderler” Usame Bin Ladin ve Ayman El Zevari gibi isimleri içeriyor.
Asıl sorun
Ancak Batı açısından asıl sorun Cihatçılar değil. Onlar nasılsa bir şekilde dengelenir, şiddetleri dün sabah Pakistan’da olduğu gibi büyük ölçüde ülke içine hapsolur. Asıl sorun şiddet yerine siyaseti savunanlar, bugüne bakanlar, haksızlık ve adaletsizlikten söz edenler. Kısacası bölge siyaseti üstünde etkili olacak olanlar.
Onların sorun çıkartmaması isteniyorsa, değişimin doğru okunması ve meşru taleplerinin yerine getirilmesi gerekiyor. Avrupa ve Amerika henüz farkında olmasa da bu talepler demokrasi, insan hakkı ve refah isteğinin ötesine taşacak, küresel adalete ve Filistin sorununa dayanacak…