‘Çok ideolojik kalıp’ kırılıyor mu?
Ankara dışında 19 Mayıs gösterileri kaldırıldı.
AHMET İNSEL
Radikal 2 / 29/01/2012
Dindar nesil yetiştirmek, dini cemaatlerin, muhafazakar derneklerin işidir. Laik bir devlette hükümetin ve devletin işi değildir
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nda faşist İtalya’dan veya Nazi Almanya’sından esinlenmiş stadyum gösterilerine son verilmesi olumlu ve önemli bir adımdı. Ama gösteriler bütün Türkiye’de iptal edilmedi. Devlet erkanının kıvanç dolu bakışları altında nostaljik 19 Mayıs gösterilerine Ankara’da devam edilecek. Ankara’da devlet erkanı tribününde oturanların büyük çoğunluğu artık AKP’li.
19 Mayıs kutlamalarının, Ankara dışında, artık sadece okullarda düzenlenmesi kararını izleyen günlerde, eğitim dünyasını ilgilendiren ikinci önemli haber geldi. Hazırlıkları gizli tutulan bir kararla, çeşitli biçimler altında 1920’lerden beri lise programında yer alan, eski adıyla Askerlik Bilgisi dersi kaldırıldı. 1979’dan beri adı Milli Güvenlik olan dersin kaldırılması, demokratikleşme açısından son derece önemli ve olumlu bir adım.
Bakanın ağzından
19 Mayıs’ta faşizan stadyum gösterilerine son verilmesiyle Milli Güvenlik derslerinin kaldırılmasının birkaç hafta içinde gerçekleşmesi, bu iki kararı daha anlamlı kılıyor. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Milli Güvenlik dersinin kaldırılmasının gerekçelerini izah ederken, “Eğitim sistemimiz çok ideolojik bir kalıba oturmuş” dedi. Muvazzaf subayların üniformalarıyla geldiği ve TSK’nın ideal Milli Güvenlik Siyaset Belgesi olarak tanımlanabilecek bir içeriğin gençlere ezberletildiği bu ders, askeri vesayetin önemli bir simgesi ve taşıyıcı kayışıydı. Bu dersin kaldırılmasına sevinirken, dersin içeriğinin diğer derslere aktarılacağı bilgisi, bu sevincin kursakta kalmasına yol açıyor. Örneğin “bölücülük” bahsi hangi derste okutulacak? Muhtemelen “irticai faaliyetler” konusu buharlaştırılacak ama ders müfredatında yer alan diğer konular, örneğin milli strateji bahsi ne olacak? Bunların Vatandaşlık ve Demokrasi Eğitimi dersine aktarılacağı söyleniyor ki, bu gerçekten Ankara kriterlerine uygun, ona yakışan bir reform olur. Önümüzdeki haftalarda bu soruların yanıtını alacağız.
Din dersleri
Ömer Dinçer’in, “Eğitim sistemimiz çok ideolojik bir kalıba oturmuş” tespiti son derece önemli. Bunun üzerinde durmak, bu tespitin ısrarlı takipçisi olmak gerekiyor. Bu tespit, 12 Eylül darbesi sonrasında sekiz yıl boyunca zorunlu yapılan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerini de kapsamıyor mu? Dinçer, zorunlu din derslerinin neden kaldırılmadığı veya en azından zorunlu olmaktan çıkarılmadığı sorusuna, Milli Güvenlik dersini kaldırma yetkisinin bakanlığında olduğunu, buna karşılık “din dersi konusunun topyekûn eğitim sistemine yaklaşımla ilgili olduğunu” söyledi. Durumu tüm çıplaklığıyla özetledi.
Din dersinin eğitim sisteminin bütününü ilgilendiren bir ders olması, bu dersin eğitim içinde kilit bir yer işgal ettiğine, kilit bir role sahip olduğuna işaret eder. Bu yer ve rolün ne olduğunu, Askerlik/Milli Güvenlik dersiyle, eski adı Din Dersi olan dersin eğitim sistemi içindeki paralel konumları aydınlatıyor. Bu ikisini, diğer zorunlu ders, Atatürk İlke ve İnkilapları dersi tamamlıyor. Eğitim sisteminin ideolojik bir kalıba oturtulmasına tarih, coğrafya, edebiyat gibi derslerin verdiği katkıyı, bu üç ders tahkim ediyor, kalıplaştırıyor. Bu üç dersin biçimlendirdiği kalıbı, eğitim sistemine 12 Eylül darbesinin beyinleri empoze ettiler. Bu kalıp Türk-İslam sentezi idi. Bu sentez, “başıboş” biçimde değil, devletin gözetim ve denetimi altında gerçekleştirilmeliydi. Kalıbın amacına ulaştığına kuşku yok.
İktidar bloğu değişince
Bugün Milli Güvenlik dersinin müfredattan kaldırılması, buna karşılık eğitim sisteminin diğer iki ayağına dokunulmaması iktidar bloğunda güç dengesinin değişmiş olmasının sonuçlarından biri. Ama eğitim sisteminin “çok ideolojik bir kalıba” oturmaktan çıkarılması anlamına maalesef gelmiyor. İdeolojik kalıbın kırılması için diğer zorunlu ideolojik derslerin de ilk, orta ve yüksek eğitim müfredatından çıkarılması gerekiyor.
Eğitim sistemi gerçekten “bilimdeki ilerlemeye, çağın gereklerine, demokrasideki gelişmeye paralel bir seviyeye taşınmak” mı isteniyor? Bu sorunun yanıtı kesin bir evet değil. Başbakan, CHP’li iki milletvekilinin İmam Hatip liseleriyle ilgili değişikliği Danıştay’a götürmesini eleştirirken dolaylı biçimde bu soruyu da yanıtladı. “Bu (İHL’ler) seni niye bu kadar rahatsız ediyor? Niye?” sorusunu sorup yanıtını kendisi verdi: “Dindar bir nesil gelmesin istiyorlar.” Ardından “Kapıcının çocuğu siyasal bilgiler fakültesine giriyor, bundan rahatsızlar” diye ilave etti. Kapıcı çocuğu popülizmini bir kenara bırakalım. AKP’den önce, Kemalizm de yıllarca bununla övündü.
Normalleştirmenin aracı
Başbakan’ın yukarıdaki sözünü tersten okuyunca, kendisinin eğitimdeki amacının dindar bir nesil gelmesi olduğu sonucu ortaya çıkıyor. Bu bir Başbakan’ın şahsi ideali, amacı olabilir. Ama laik bir rejimde hükümetin, devletin politikasının amacı olamaz. Dindar nesil yetiştirmek, dini cemaatlerin, muhafazakâr derneklerin meşru bir amacı ve işidir. Laik bir devlette hükümetin ve devletin işi değildir. Başbakan’ın bu ifadesi, AİHM’de Türkiye’nin mahkum edilmesine yol açan, zorunlu niteliğinin kaldırılması elzem olan din dersleri konusunda kılını kıpırdatmamasını anlamlı kılıyor.
2011 ÖSYS kılavuzunda yer alan bilgilere göre, bu yıl 11 üniversite daha ilahiyat fakültelerine öğrenci aldı. Bazı vakıf üniversitelerinde bu fakültelerin adı ilahiyat değil, “İslam İlimleri Fakültesi”, “Uluslararası İslam ve Din Bilimleri Fakültesi”. Kuzey Kıbrıs’ta, halkın yoğun tepkisine rağmen, Başbakan’ın özel olarak takibi sonucunda, Yakın Doğu Üniversitesi’nde de bir ilahiyat fakültesi açıldı. Kıbrıslı Türkleri “normalleştirmenin” önemli bir aracı olarak tasarlanıyor ilahiyat fakültesi ve cemaatsiz camiler. Türkiye’de bir teknik üniversitede de (Karadeniz) artık bir ilahiyat fakültesi var. Ve ikinci öğretimde de ilahiyat fakültesine bu yıldan itibaren devam edilebiliyor. İlahiyat fakültelerinin toplam kontenjanı geçen yıl yüzde 25 arttı, 8,025’e ulaştı. Bu fakültelerin sadece din adamı yetiştirme görevi yok. Aynı zamanda sayısı 13 bin civarında olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni bu fakültelerde yetişiyor. Zorunlu din dersinin bir işlevi de bu fakültelerin kontenjanlarını meşrulaştırmak.
Faşizan 19 Mayıs kutlamaları kaldırıldı ama 20 yıldan beri Diyanet’in okullarda düzenlediği Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri devam ediyor. Bu yıl Diyanet bir başka yeni adım attı ve il eğitim müdürlükleri aracılığıyla sömestr tatilinde isteyen öğrencilere umre ziyareti düzenledi. Bunu düzenleyen, Başbakanlığa bağlı bir devlet kurumu. Camiler ya da Kuran kursları aracılığıyla değil, eğitim müdürlükleri aracılığıyla isteyen öğrencilere umre ziyareti düzenliyor. Diyanet İşleri Başkanı, bu girişimi savunmak için, “Vatikan’a da öğrenci ziyareti düzenleniyor” diyor ama bunu devlet kurumları değil, kiliseler ve cemaat dernekleri düzenliyor. Aradaki fark büyük ve anlamlı…
Eğitim sisteminde din eğitiminin “topyekûn rolü”nü bu veriler daha iyi tarif ediyor. Bir de sekiz yıllık zorunlu din dersi müfredatının içeriği. Evet, Bakan haklı. Eğitim sistemimizde gerçekten “çok ideolojik bir kalıp” var.