Bir savcı MİT’ten ne ister?
Radikal Gazetesi.Politika / 09/02/2012
Teknik olarak sonuç alamayacağını bile bile bir savcı ne diye MİT Müsteşarı’nı ifadeye çağırsın ki?
Bütün soruların anasıyla başlayalım: Bir özel yetkili savcı, MİT’in tepesinden ne ister?
Madara olmasını istemez. Karizmasının çizilmesini istemez. İstihbarat camiasında itibarının zedelenmesini istemez. Azmini, iradesini, kabiliyetini kırmayı da, kapasitesini sakatlamayı da herhalde istemez. O halde niye ayağına getirtip sorgulamak ister?
MİT-PKK gizli görüşme kaydı sızdırıldığında, hedefin Hakan Fidan olduğunu söylemiştim. Doğrudan Fidan’ı hedef alan bir operasyondu. Haklılığım ortaya çıktı mı?
Cesaretimizi toplayıp sorulması elzem soruları alt alta sıralayalım şimdi. Cesaret diyorum, çünkü polis ve savcı söz konusu olduğunda soru sormanın risklerini de göze almak gerek.
Sormakla kalmayıp muammayı deşelim derseniz, deli cesareti ister ki ona hiç yanaşmıyorum bile. Sırlar varsın nihan kalsın, biz hangi esrarın sır kaldığını bilelim, başımızdan fazla!
Şeytan, bütün hinliğiyle belki yine şöyle ayrıntılar arasına saklanmıştır:
Suriye, İran ve Irak’ta fokur fokur kaynatılan hassas bir süreç yaşanıyor. Terörün markajı, İsrail’le gerilim ve sınırlarımızda yükselen tansiyon gibi MİT’in yoğunlaşması gereken gırla milli güvenlik sorunu var.
Bütün dikkatini vererek alengirli işlere odaklanacağı yerde MİT Müsteşarı’nın neyle uğraştırıldığı ortaya çıktı mı?
Özel yetkili bir savcı, gizli temas ve faaliyetlerinden dolayı istihbarat teşkilatının başını ifadeye çağırıyor. Hukuken yok hükmünde olup delil niteliği taşımayan bir ses kaydından başka ne var elde?
Arka sokaklarda acayip şeyler oluyor, bu da ortaya çıktı mı?
Savcı, mahkemeye delil olarak sunamayacağı bir kayıttan dolayı suç soruşturması başlatmaz. Teknik olarak sonuç alamayacağını bile bile bir savcı ne diye MİT Müsteşarı’nı ifadeye çağırsın ki?
Böyle tuhaf soruların da paldır küldür ortaya çıktığına mutalli olduk mu?
Önce, ulusal güvenlik politikası icabı yüklendiği bir görev sırasında MİT’in mahremiyeti saldırıya uğradı. Ardından, gizli servislere has teknik ve yöntemlerle faaliyet gösteren MİT’in süper savcılar karşısında yasal güvence ve koruma mekanizmalarından da mahrum olduğu anlaşıldı.
Bu açıkların dahası da şu: Milli güvenlik siyasetini belirleyenlerle yöneten ve takip edenlerin üstüne zıplayan, nihai karar vericiliğe soyunan başka muktedirlerin var olduğu gibi bir sürü absürd sistem sorunu da ortaya çıktı mı?
Başından beri Hakan Fidan’a musallat olan mihrak her ne ise dikkatini dağıtmaktan, otoritesini sarsmaktan başka ne amaç güdebilir?
Düşünüp düşünüp içinden sıyrılamadığımız da ortaya çıktı mı böylece?
Mesele hiç de çetrefilli değil, orası netlik kazandı. ‘Hukukta özel alan olur mu’ sorusu, sarsılmaz bir meşruiyete kavuştu. Eylemlerinde layüs’el, sorgudan sualden münezzeh bir süper yargı, hangi demokratik sistemde görülmüş şeydir?
“Jüristokrasiden, hâkimler devleti tehlikesinden kaçarken süper polis ve savcılar devletine mi yakalanıyoruz” sorusu da ortaya çıktı mı bu arada?
Sistemik sorunlar, palyatif tedbirlerle halledilemez. Sistemi komple elden geçirmek, baştan ayağa reforma tabi tutmak şart.
Köklü reform ihtiyacının kapıya dayandığı bir daha ortaya çıktı mı?
WikiLeaks’ten sızma kripto belgelerine göre, Ergenekon soruşturmasına bakan polisler yargıya ilginç bir tanım getirmiş: ‘Öngörülemez bir yargı düzeni’…
Amerikan kriptosunun gerçeği yansıtıp yansıtmadığı şüpheli. Fakat ne yapacağı belli olmayan, tersi pis, sağı solu kestirilemeyen, reyting sisteminden MİT’in gizli faaliyetlerine kadar her alanı polisiye mantıkla tanzime kalkışan, ayar çeken, hizaya getirmeye çalışan, politika düzenleyici bir süper yargı algısının oluştuğu da ortaya çıktı mı?
Bir savcılık teşebbüsünden bu kadar soru çıkarmak hangi demokrasiye nasip, kısmet olur!
Kudretli polis ve savcıların, gündem değiştirmek dahil nelere kadir olduğu ortaya çıktı mı, çıkmadı mı?