Arkadaşlar Dizayn Dönemi Bitti
Aslı Aydıntaşbaş 21 Nisan 2011 Milliyet Gazetesi
Birileri Yüksek Seçim Kurulu’ndaki projenin sahiplerine söylemeyi unutmuş olmalı: Arkadaşlar, dünya değişti; Ortadoğu’nun her köşesinde özgürlük isyanları başladı; artık sizin eski ‘dizayn’ olaylarının tutma şansı yok!
Gerçekten de Türkiye, yıllarca ‘devletin bekası’ ve ‘toplumun iyiliğini’ herkesten daha iyi bildiğini düşünen ‘yaşlı amcalar’ tarafından yapılan mühendisliklerle yönetildi. Ama amcalar son yıllarda zamanın ruhunu okuyamaz, sürekli gol yer hale geldiler. En son gol de dün, YSK’nın geri adım atmak zorunda kalmasıydı.
Kuşkusuz YSK’nın 12 bağımsız aday vetosunun ardında tarihin akışını geri çevirme, eski tanıdık usulleri kullanarak siyasete bir ‘çeki düzen’ verme, fazla ‘ileri gittiği’ düşünülen Kürtleri frenleme isteği vardı. Bu yüzden 12 kişilik veto listesinin başında, sessiz sabrıyla yıllardır sistemin korkulu belası haline gelen Leyla Zana, anaç gözüküp sert konuşan Gültan Kışanak ve geçen ay bir komisere attığı tokatla bambaşka bir Kürt kadın tiplemesi oluşturan Sebahat Tuncel yer aldı.
2011 Türkiye’sinde Kürt hareketinin meşru ve barışçıl yöntemlerle kazanabileceği potansiyel siyasal güç, sistemin efendilerini korkutuyor. Hele, o hareketin içindeki kadınların cüretkârlığı, bu abileri iyice delirtiyor. Tabii yerindeyse, ‘gıcık oluyorlar’. İşte sürpriz vetonun bir nedeni de bu.
YSK eliyle yapılmak istenen toplum mühendisliği çabasının kimden geldiği, bu zihni sinir projenin devletin eski sahipleri mi yoksa yeni efendilerinden mi çıktığı pek önemli değil. Her zamanki gibi çıkış noktası bir ihbar mektubu. Nasılsa elinde istihbari bilgiler, mahrem sabıka kayıtları bulunan bir vatanperver vatandaştan gelen ihbar!
Asıl önemli olan, Ankara’da hâlâ halk değil ‘devlet adına’ düşünme refleksinin kanlı canlı olması. ‘Bu memlekete komünizm gelecekse, onu da biz getiririz’ mantığı, iflas etmiş olsa da, gol üstüne gol yemiş olsa da, hâlâ tedavülden kalkmamış gözüküyor. Komik.
Şimdi biraz da bardağın dolu tarafına bakalım.
Son YSK krizinde yaşanan adaletsizliğe karşı anında ciddi bir kamuoyu baskısı oluşmuş olması, bu isyanın medya ve (MHP yönetimi ve AKP Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’yu saymazsak) neredeyse siyasi yelpazenin her köşesinde hissedilir olması, Türkiye açısından sevindirici. Toplum artık böyle dizayn çabalarını ‘yutmuyor.’
Daha 4 yıl öncesine kadar azımsanmayacak sayıda insan Kürt hareketinin Meclis’e girmesine ‘PKK’nın Meclis’te ne işi var!’ diye karşı çıkarken, bugün hemen herkes BDP çizgisinin Meclis’te olması gerektiği, bu partinin son 4 yılda Meclis performansının son derece verimli olduğunda hemfikir.
Bir diğer olumlu gelişme, kamuoyunda yüzde 10 barajının anti-demokratik olduğu ve Kürt hareketinin parlamentoya girmesini zorlaştırmanın kimseye yaramayacağı algısının iyice yerleşmiş olması. Bu sanırım yüzde 10 ayıbıyla gireceğimiz son seçim olacak.
Türkiye’de, Türkler ve Kürtler arasında Kürt meselesini dağda değil, Meclis’te, silahla değil konuşarak çözülmesi gerektiği konusunda bir konsensüs var. Artık bu yoldan geri dönülmesi mümkün değil.
İşte bütün bunlardan dolayı BDP’nin bağımsızlar listesinin fire vermeden, yüksek dizayn çalışmalarının garabetine uğramadan bir an önce Meclis’e taşınması lazım. Çünkü önümüzdeki dönem Meclis’in çok işi var. Yeni Türkiye’nin anayasası yapılıyor olacak. O anayasa da, ancak Kürt hareketinin sembol isimleri masada olursa sağlıklı olacaktır