Anayasa Değişikliğinde Güvensizlik
Anayasa Değişikliği ile ilgili maddeler TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmeye devam ediyor. 22 Nisan 2010 tarihi itibariyle 8 madde 333-337 oy aralığıyla kabul edildi. Değişiklik noktasındaki tartışmalar Akademi, medya dünyası ile toplumun bir çok kesiminde devam ediyor. Türkiye’de hangi toplumsal gruptan olursa olsun kime sorulsa 12 Eylül darbesi ürünü olan ve darbe dönemi mantığını hala içeren bu anayasanın değişmesi gerektiğini söyleyecektir. Ancak maalesef bu gün Türkiye’de kurumlar arası, kişiler arası, kimlikler arası güven kalmadığı için anayasa konusundaki tartışmalar demokratik bir anayasanın ortaya konulması noktasına evrilememektedir. Aşağıdaki makalede anayasa değişikliği konusundaki güvensizlik kaynaklarını okuyacaksınız.
Kimsenin kimseye güvenmediği anayasa tartışmaları
AKP’nin gündeme getirdiği “Anayasa Değişiklik Paketi” üzerine tartışmaların bugün geldiği nokta bir kere daha gösterdi ki, “toplumsal güven eksikliği” Türkiye’nin bugününü tanımlayan en önemli sorunlardan biri. 12 Eylül darbesi tarafından hazırlanan, toplumsal yaşamın her alanında yaşanan ciddi istikrarsızlıkların kaynağı olan ve daha adil ve demokratik bir Türkiye özleminin önündeki temel engellerin başındaki 1982 Anayasası’nı belli alanlarda değiştirecek Anayasa Değişiklik Paketi üzerine yapılan tartışmalar bile, toplumsal güven eksikliği sorunu nedeniyle kilitleniyor. Değişim yerine kutuplaşmayı ve kurumsal kavgayı derinleştiriyor. Kurumsal ya da kimlik temelli her topluluğun üyelerinin kendi içlerinde ve “benzerlik ilkesi” ekseninde kendilerine güvendikleri, ama toplumsal yaşamda kendilerinden “farklı olana” güvenmedikleri bir Türkiye’de yaşıyoruz. Kurumlar ve kimlikler dinsel, etnik, kültürel, laiklik alanlarında “cemaat temelli güven ilişkileri” kuruyorlar. “Kendi kurumlarını ya da kimliklerini, kendilerine güven duygusu verecek koruyucu sığınaklar” olarak görüyorlar ve “kendilerinden farklı olanlara şüphe ve tepkiyle bakan, dışa kapalı cemaatler olarak” hareket ediyorlar. Böylece, Türkiye, toplumsal istikrarı ve birlikteliği için çok önemli olan, “kurumlar ve kimlikler arası güveni”, diğer bir deyişle, “toplumsal güveni” kuramayan, aksine benzerliğe dayanan cemaat güveni yüksek, farklılıkların birlikte yaşamasına dayanan toplumsal güveni çok eksik bir yapıya bürünüyor.
Hukuka güvensizlik
Toplumsal güven eksikliği sorununu, Anayasa Değişiklik Paketi tartışmalarında en yalın ve en endişe verici biçimiyle yaşıyoruz. HSYK’da ve Anayasa Mahkemesi’nde kurumsal yeniden yapılanmayı getiren iki madde ve parti kapatmalarını güçleştiren madde olmak üzere sadece üç madde üzerine yapılan tartışmalar, toplumsal güven eksikliği sorununu, farklı boyutlarıyla ortaya çıkarıyor. Bu boyutlar içinde en endişe verici olanı, “genelde hukuka, somutta hakim ve savcılara olan aşırı güvensizlik”. İlginç, aynı zamanda da üzücü olan nokta şu: Birbirleriyle zıt görüşte olan yaklaşımlar, bu konuda birbirleriyle aynı konuma geliyorlar. Her ikisinin de hukuka, hakim ve savcılara güveni yok. AKP ve değişim paketini destekleyenler, hakimlere ve savcılara, vesayetçi kurumsal yapıları destekledikleri için güvenmiyorlar. HSYK, Yargıtay, Danıştay, YARSAV gibi kurumlar ve bu kurumların görüşlerini paylaşarak değişiklik paketine olumsuz yaklaşan akademisyenler ve gazetecilerse, bu kurumlar tarafından seçilmemiş olan hakim ve savcıların bağımsızlıklarını yitirecekleri varsayımlarıyla hareket ediyorlar ve onlara güvenmiyorlar. Daha da üzücü olansa HSYK, Yargıtay ve Danıştay, kendi kurumlarında, alt mahkemelerden gelecek hakim ve savcılara, kendileri tarafından seçilmeyeceği için güvenmiyor.
AKP’yse, kendisini kapatılma noktasına getirmiş olan parti kapatma sistemine ve bu sistemin temel kurumları olan Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay Başsavcısı’na güvenmiyor. 2011 seçimlerini kazandığı zaman, 2007 seçimlerinden sonra olduğu gibi, kendisine karşı bir kapatma davasının açılma olasılığının yüksek olduğunu tahmin ediyor. Bu nedenle de AKP, Anayasa Değişiklik Paketi’ni ya bir bütün olarak ya da (a) temel hak ve özgürlükler, (b) parti kapatma ve (c) kurumsal yeniden yapılanma temelinde üç kısımlı olarak meclis oylaması ya da referandum yoluyla onaylatmak istiyor. CHP lideri Deniz Baykal, AKP’ye ve onun değişiklik paketi temelinde seçilecek hakim ve savcılara güvenmiyor. Bu nedenle, AKP’ye üç maddeyi seçim sonrasına bırakma, diğer temel hak ve özgürlüklerle ilgili olanları meclisten geçirme teklifini sunuyor. AKP’nin bu teklifi kabul etmesi olanaksız. Çünkü, bu üç maddenin seçim sonrasına bırakılmasının, kendisine karşı seçim sonrası kapatılma davası açılma riskini güçlü olarak barındırdığını biliyor. Baykal, bu önerisini, seçim öncesi üç madde üzerine çalışma ve değişiklik üretmeyi içerecek şekilde yapmalıydı. Ama yapmadı. AKP’nin bir siyasi parti olarak, Baykal’ın risk içeren teklifini kabul etmemesi, anlaşılır ve haklı bir karar. Ama esas altı çizilmesi gereken nokta, AKP’nin hukuka, hakimlere ve savcılara olan güvensizliği. Hükümet olan AKP’nin hukuk alanına böyle bir güvensizlikle bakması, Türkiye’de bugün toplumsal güven eksikliğinin kurumlar düzeyinde ne kadar vahim noktada olduğunu gösteriyor.
Değişiklik paketi tartışmaları, hükümetin, hukuk kurumlarının, hukukçuların, akademisyenlerin ve gazetecilerin, yani kimsenin hukuka, hakimlere ve savcılara güvenmediği gerçeğini ortaya çıkartıyor. Bu güvensizlik daha önceleri, davaların aşırı çokluğu ve kapasite sorunu temelinde tartışılıyordu. Şimdiyse hakim ve savcılara, “zihniyet, bağımsız olma kapasitesinden yoksunluk ve ideoloji” alanlarında güvensizlik duyuluyor. Bu da, çok üzücü ve endişe verici bir gerçek. Çünkü, modern toplumun ve demokrasinin ayırt edici özelliği, ünlü hukuk düşünürü Ronald Dworkin’in sürekli vurguladığı gibi, “hukukun toplumsal sorunlara çözüm üreten temel kurum ve referans olma niteliği” ve “hukukun bu temel rolüne karşı güçlü toplumsal güvenin varlığı”dır. Hukuka, hakim ve savcılara olan güvensizliğin ciddi boyutlara yükselmesi, bir toplumun istikrarının, demokratikleşmesinin ve farklılıklar içinde birlikte yaşama olasılığının önündeki en önemli engellerden biridir. Değişiklik paketi tartışmaları içinde, birbirlerine zıt görüştekilerin olanların arasında bile ortak payda olarak ortaya çıkan gerçekte budur: Başta hukuk kurumları ve hükümet olmak üzere hiçbir kurum ve aktör hukuka, hakimlere ve savcılara, “zihniyet, bağımsızlık ve ideolojik” olarak güven duymuyor.
AKP’ye güvensizlik
Hukuk alanı gibi, ikinci büyük güvensizlik alanı, AKP hükümetine duyulan güvensizlik. AKP hükümetine karşı, hem iktidar olduğu dönemdeki siyasi rant ve ekonomik nemalarını kaybetmiş olanlardan, hem devlet-merkezci modernleşmenin kurumlarından hem de laik orta sınıftan gelen büyük bir güvensizlik var. “Kadrolaşma”dan “zenginleşen ve güçlenen yeni orta sınıf olgusu”na, ve “ılımlı İslam”dan “muhafazakâr modernleşme”ye kadar uzanan geniş bir alanda, AKP’ye karşı güvensizlik, değişiklik paketine karşı güvensizliği de belirliyor. 12 Eylül darbesini simgeleyen 1982 Anayasası’nda yapılacak değişiklikler, AKP tarafından yapıldığı için şüpheyle karşılanıyor. “1982 Anayasası’ndan daha iyi olmak yeterli destekleme nedeni değildir”, “Türkiye’ye değişiklik paketi değil toplumsal uzlaşması olan yeni anayasa gerekiyor”, “paketin içerdiği temel hak ve özgürlükler alanındaki iyileştirmeler AKP’nin esas niyetini maskeliyor”, “değişiklikler seçim sonrası yapılsın” gibi değişiklik paketine olumsuz bakmayı içeren bu öneriler, haklı ya da haksız, AKP’ye duyulan güvensizliğin yansımaları. 12 Eylül Anayasası’nı varolan yapısıyla korumayı bile göze alan ve bundan ahlaki ve siyasi bir sorumluluk duymayan bir güvensizlik bu.
Türkiye’nin “demokratsız demokrasisi”, Türkiye’yi altından kalkamayacağı bir toplumsal güven eksikliği sorununa itiyor. Türkiye, hızla kendi koruyucu sığınaklarının içine kapanan, kimsenin kimseye güvenmediği, her türlü cemaatin güçlendiği ama toplum olma gereklerinin zayıfladığı bir ülkeye doğru hızla dönüşüyor. Anayasa Değişiklik Paketi tartışmalarını bir de bu gözle okumalıyız.
Kaynak: 18 Nisan 2010 Radikal 2 E. FUAT KEYMAN: Koç Üni.
23 Nisan 2010
AKP’nin hukuka, hakimlere ve savcılara olan güvensizliğini direk bunu hukuka karşı bir yapılanma olarak ifade etmemmeliyiz ve bunu asla, AKP adına bir çıkar olarak nitelendirmemek lazım. Bugün AKP’nin uyguladığı ideoloji tam yerinde bir ideoloji. Yeni bir anayasa hakikaten çok gerekli. Çünkü bugünkü kaos ortamı ancak yeni bir anayasa ile sonlandırılmalı. Diğer Parti Gruplarının yeni anayasaya karşı olması, bu yeni anayasanın onların çıkarlarına ters düşmesinin temel bir nedenidir. Son bir söz olarak, bugün AKP’yi halk iktidar etmiştir. Yani demek istediğim millet bu yeni anayasa paketi ile düşüceleri bir güvensizlik konusunu oluşturmaz ve hiç oluşturmamıştır…
Evet yeni bir anayasa gerekli. Bu gerekliği bu gün
iktidar partisi de, muhalefet partileri de ağızlarını her açtıklarından ifade ederler. Ama maalesef Türkiye’de siyaset o kadar kutuplaşmışki kimsenin kimseye güveni kalmamış; kimse hiç kimseyi karşına alıp onunla değikşiliği konuşmuyor, uzlaşma yoluna aramıyor ve toplumun geniş kesimlerini kapsayan bi değeşiklik ortaya konulamıyor. Böyle olunca mevcut değişiklik iktidarın “kendi anayasasını yapmaya çalışmakla” suçlanmasına neden oluyor. Peki ne yapılmalı? İktidar partisi, muhalafete siz destek verseniz de vermeseniz de ben bu anayasayı yaparım mı? demeli yoksa tüm sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerinin, halkın vb. tüm toplumsal katmanların asgari katkısını sağladığı bir anayasa mı olmalı? Bence asıl mesele burada. Bu değişiklik ülke ve toplumsal barışa, huzura ve kalkınmaya ne kazandıracak?
Ben diyorum ki! şimdiki AKP hükümetinin yerine hangi siyasi parti gelirse gelsi ki bir CHP ve MHP görünüyo bundan daha iyi bir yönetim çıkaramaz.Anayasa değişikliginde güvensizlik konusu halkı değil de daha çok muhalefetin güvensizliginde.Ama şu an ki muhalefet partileri de düşünmelidir ki kendi partileri halkın güvensizliginde.Bunun da en açık örneği;AKP nin tek başına iktidar olmasıdır.Şimdi AKP’yi anayasayı değiştirmekle suçluyorlar.Bence bu suçun muhattapı AKP değil 1960 da 1980 silah zoruyla anayasayı değiştirenlerdir.Anayasayı yıkıyorsan,iktidarı ele geçiriyorsan kahramansın,iktidarı ele geçiremiyorsan hainsin.Hainle kahramanlar arasında ki farkı mahkemeler veya meclis değil tarih belirler.