AB-Türkiye Müzakere Süreci: Bu Yol Nereye Gider?
Ortaklıktan, Tam Üyelik Adaylığına AB-Türkiye İlişkileri
AB ile Türkiye, yıllardır birbirine aşinadır. 1958 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu kurulurken; Türkiye bu Topluluğa ortaklık başvurusu yapmak için yalnızca bir sonraki yıla kadar beklemiştir. Bu başvuruyu, 1963 yılında bir ortaklık anlaşmasının imzası takip etmiştir. Tam üyelik hedefi ve diğerlerinin yanında bir gümrük birliği tesisi öngören bu anlaşmanın uygulanması, gerek Topluluk gerek Türkiye’deki gelişmeler nedeniyle ağır aksak giderken; 1987 yılına gelindiğinde ilişkileri canlandırmak için seçilen çözüm, Topluluğa tam üyelik başvurusu yapmak olmuştur. Bu başvuru, en azından ortaklık ilişkisini canlandırınca, 1995 yılında taraflar arasındaki gümrük birliği tamamlanmıştır. Bunu takiben artık bir tam üyelik adaylığı bekleyen Türkiye, bu üç kelimeyi, ancak 1999 yılında yan yana görebilmiştir. Üyelik müzakereleri ise, 3 Ekim 2005’te durdurulan saatler sayesinde, 17 Aralık 2004’te öngörülen tarihte açılmıştır.
Müzakereler Nasıl Yürür?
Üyelik müzakereleri, 3 Ekim 2005’te AB tarafından hazırlanan ‘Müzakere Çerçeve Belgesi’ ile belirlenen esaslar çerçevesinde yürütülmektedir. Müzakereler, kısaca, AB müktesebatına uyuma ilişkin olup; 35 müktesebat başlığı (fasıl) üzerinden yürütülmektedir. Müzakereler, ilkin, AB müktesebatı ile buna karşılık gelen Türk mevzuatının durumunun ‘tanıtıcı tarama’ ve ‘ayrıntılı tarama’ aracılığıyla tespitiyle başlar. Daha sonra, taraması biten fasıl hakkında Komisyon bir rapor hazırlar. Bu rapor ile ilgili faslın hemen veya belirli açılış kriterlerinin sağlanması koşuluyla müzakereye açılabileceği şeklinde bir ‘öneri’ Konseye sunulur. (Üye devlet bakanları ile toplanan) Konsey, ‘oybirliği’ ile bir faslı müzakereye açma ‘karar’ı alır. Bunun üzerine Türkiye, ilgili fasıla ilişkin mevzuatta AB ile tam uyuma ilişkin bir ‘müzakere pozisyon belgesi’ ortaya koyar. Komisyon, buna dayanarak ilgili fasıla yönelik ‘taslak tutum belgesi’ni Konseye sunar ve Konsey, ‘oybirliği’ ile ‘ortak tutum belgesi’ kabul eder. Bir fasıla ilişkin uyum sağlanmış ise, yine Konseyce ‘oybirliği’ ile alınacak bir ‘karar’ ile bu fasıl geçici olarak kapatılır. Bütün fasıllar ele alınınca, Konseyce son bir oylama (oybirliği) ile bütün fasıllar nihai olarak kapatılacaktır. Tüm bunlara ek olarak, bir ‘katılım antlaşması’ imzalanarak, hem AB hem her bir üye devlet hem de Türkiye’de anayasal usuller çerçevesinde onaylanması gerekecektir. Bu aşamalar tamamlanınca, tam üyelik de gerçekleşecektir.
2005 Yılından 2010 Yılına Müzakereler
Müzakerelere başlama kararı alınırken; Türkiye’nin (Güney) Kıbrıs da dâhil olmak üzere ortaklık anlaşmasını on yeni üye devlete genişletmesi çerçevesinde bir sorunlar yumağı da ortaya çıkmıştır. Bu açıdan, gelişmelerin geldiği noktada, AB, Türkiye’nin hava ve deniz limanlarını (Güney) Kıbrıs’a açmasını; Türkiye ise, bu talebin gerçekleşebilmesi için AB’nin KKTC ile doğrudan ticaret yapması ve Ercan havalimanına uçuş başlatmasını istemektedir. İşte AB, 11 Aralık 2006 tarihinde kendi talebinin karşılanmaması hâlinde 8 fasıla ilişkin müzakerelerin açılmayacağı ve hiçbir faslın geçici olarak kapanmayacağına karar vermiştir. Bunun yanı sıra bazı üye devletler, bazı fasılları siyasi nedenlerle bloke etmektedir. Bu gelişmeler altında bugüne kadar 13 fasıl müzakereye açılarak, yalnızca bir tanesi geçici olarak kapatılabilmiştir. Gelinen noktada ise, yalnızca 3 fasıl müzakereye açılabilir bulunmaktadır.
Aralık 2010 Konsey Sonuç Bildirgesi – Değerlendirme
14 Aralık 2010 tarihinde Konsey, genişleme süreci ile ilgili bir Sonuç Bildirgesi kabul etmiştir. 16–17 Aralık 2010 tarihindeki Avrupa Zirvesi ise, genişleme ile ilgili olarak yeni bir söz söylemeyerek, bu Bildirgeye gönderme yapmayı uygun görmüştür. Söz konusu Bildirge, Türkiye’yi yedi başlık altında değerlendirmektedir.
(1) Anayasal reform paketi; yargı, temel haklar ve kamu idaresi ile ilgili sorunlara yönelmesi nedeniyle öz itibariyle övülmektedir. Buna karşın, bir yandan, Avrupa standartlarında bir uygulama beklenmekte; diğer taraftan, gelecekteki anayasal değişikliklerin mümkün olan en geniş istişareler ile hazırlanması çağrısı yapılmaktadır.(2) Türkiye, özellikle ifade ve din özgürlüğüne yönelik hukuken ve pratikte daha fazla gelişme kaydetmelidir. Yine; mülkiyet hakkı, sendikal haklar, azınlık hakları, kadın ve çocuk hakları, ayrımcılık yapmama ve toplumsal cinsiyet eşitliği ile işkence ve kötü muameleye karşı mücadeleye yönelik iyileştirmeler yapılmalıdır.
Böylelikle, müzakere sürecinin açılması için önkoşul olduğu kadar, onun sürdürülmesi için de gerekli olan (Kopenhag) siyasi kriterler(i) yönünden Türkiye, bir yandan mevcut ilerlemeleri nedeniyle olumlu karşılanırken; öte yandan hâlen pek çok hak ve özgürlük alanında iyileştirme beklentisi ile karşı karşıya kalmıştır. Bunun yanı sıra ‘uygulama’ya da bakılacak olması gözden kaçırılmamalıdır.
(3) Konsey, Türkiye’nin topraklarındaki terörist saldırıları şiddetle kınarken; PKK’nın AB’nin terör örgütleri listesinde yer aldığını hatırlatmaktadır. Ayrıca, demokratik açılımın beklenen sonuçları vermesi temenni edilmektedir.
Böylelikle, bu yıl içinde Türkiye’nin bir terör örgütü olarak PKK konusunda Avrupa’nın aktif bir tavır takınması beklentisi, Konsey kararında da karşılık bulmuştur. Demokratik açılım ise, daha çok siyasi kriterler ile bağlantılı bulunmaktadır.
(4) Türkiye, diğerlerinin yanında Orta Doğu, Batı Balkanlar, Afganistan/Pakistan ve Güney Kafkaslar’daki güvenlik açısından önemli bir bölgesel oyuncu hâline gelmiştir. Bu yönden, AB, Türk dış politikası ile AB dış politikasının birbirini bütünlemesi, işbirliği yapması ve el ele hareket etmesi yönünde Türkiye’yi teşvik etmektedir.
Böylelikle, Türkiye’nin bölgesindeki artan diplomatik gücü belirlenirken; belki de bu sene pek çok kez dile getirilen ‘eksen kayması’ tartışmalarının etkisi altında Türk dış politikası ile AB dış politikasının uyumlu olması niyeti ortaya konmuştur.
(5) Türkiye, yasa dışı göç ile ilgili hem kaynak hem de transit bir ülke olarak görülmektedir. Bundan ötürü, AB-Türkiye geri kabul anlaşması müzakerelerinde kayda değer bir ilerleme olması memnuniyetle karşılanırken, bu anlaşmanın bir an önce imzalanması ve etkili biçimde uygulanması umulmaktadır.
Böylelikle, AB tarafı, yasa dışı göçle ilgili sıkıntılarının bir kısmını bertaraf etmek istemektedir. Buna karşın, bu konu, vize muafiyeti konusu ile yakından bağlantılıdır. Bu açıdan, henüz üyelik müzakereleri bile başlamayan kimi devletlere (Sırbistan, Makedonya, Karadağ…) vize muafiyetleri tanınırken; Türkiye’ye tanınmaması, hâlihazırda rahatsızlıklara yol açmaktadır. Bu nedenle, geri kabul anlaşması konusu, büyük bir ihtimalle vize muafiyeti ile birlikte ilerleyecektir.
(6) Türkiye’nin komşuları ile iyi ilişkiler sürdürmesi gerekliliği, (Güney) Kıbrıs ile ilişkilerin normalleştirilmesi ve Ek Protokol’ün ayrımcı olmayan biçimde uygulanması ile birlikte dile getirilmiştir. Bu konuda ilerleme olmaksızın, 2006 yılında dondurulan 8 faslın açılmayacağı hususu yinelenmektedir. Ayrıca, Kıbrıs’taki müzakereleri etkin biçimde desteklemek ile Kıbrıs probleminin çözümüne bağlılık ve somut katkılar yapmak Türkiye’den beklenmektedir.
Böylelikle, Türkiye’nin üyelik müzakere sürecinin kaderi, bir ölçüde, Kıbrıs ile ilgili sorunların çözümüne bağlanmaktadır. Bu bakımdan, şu an için AB içindeki Türkiye karşıtı Almanya ve Fransa gibi kimi devletler, en azından şimdilik, büyük ölçüde bu sorun arkasına saklanarak Türkiye’nin üyelik sürecini yavaşlatmaktadır. Bu açıdan; İsveç, Finlandiya, İtalya ve İngiltere gibi şu an için üyelik yönünden Türkiye’ye sıcak bakan kimi devletler ise bu döngüyü kıramıyor gözükmektedir. (Nitekim, bu dört devletin dış işleri bakanları, 10 Aralık 2010 tarihinde International Herald Tribune’de Türkiye’nin üyeliğini destekleyen bir makale kaleme almıştır.)
(7) Rekabet politikasının açılış kriterleri yerine getirilir getirilmez; Konsey, bu faslın müzakereye açılması niyetiyle hareket edecektir.
Böylelikle, son altı ayda hiçbir fasıl açılamazken; önümüzdeki dönemde en azından bir faslın açılabilmesi yönünde olumlu bir niyet beyan edilmiştir.
2010 yılı geride kalırken, AB, esasen, Birliğin geleceğini derinden etkileyebilecek Euro krizi ile uğraşmasından ötürü, genişleme konusunu arka plana itmiş görünmektedir. Bununla birlikte, AB-Türkiye müzakere sürecinin en geç bir iki sene içinde durma noktasına gelecek olması, bu konunun taraflarını süreç üzerinde yeniden oturup düşünmeye sevk edecektir.
12/24/2010
İlke GÖÇMEN
Kaynak: http://www.eulaws.eu/?p=65